Son çarem Tanrı'dır. O da gerçek değilse zaten sonsuzluğun içinde manası bu mücrim hâlimle üzmekten başka bir şey başaramam. Ruhum tüm gücüyle başat olduğu her şeye taaddi içinde olur. İnancımı zayıflatan bir şey olmadığı gibi beni Tanrı'ya yaklaştıran kimse de olmaz. İnsanlar eğer Tanrı'nın sözünden kaçınarak ona inanıyorsa ben neden insanlara saygı duyayım ki? Birkaç ruh dışında hasta kabul ediyorum hepsini, belki o birkaçı da hasta ama bana samimi bir hasta gibi geliyor kim bilir? İnsan ifrattan başka çare bulamamış kendine aşık ya da ona düşman olmaya. Hastalığı bu olsa gerek. Her şeyi taşkınlıkla çözmeye çalışıyor, hayata tutunmak diye bir şeye sığınıyor mesela. Ölmen gerekiyorsa ölürsün, yaşam insanı tutar insan yaşamı değil. Diğer yandan tavrı ve düşüncesi de insanın zihnine işaret eder. Giyim, hitabet, düşünce, tavır, tepki, duygular, hayat, hormonlar, bilgi veya ego.. Bazıları inkâr eder ancak insan ne yaparsa yapsın bir yüzü zihnindedir. Yaptığı her şey zihninin bir ürünüdür. Bu yüzden en temiz zihinler, önce en kirlenmiş olanlardı. Bu demek değil ki insanların sözleri, giyimleri ya da bilgileri eleştirilsin ve kirli her şeyi ortaya koyulsun. Eleştiriler söze dökülene kadar değişebilirliğini korurken söylendikten sonra bir de gurur varsa artık esarettir. (Eleştiri saldırıyla sonuçlanıyorsa avamlıktan, savunmayla sonuçlanıyorsa zekadan. Umursamazlıkla sonuçlanıyorsa da bilgeliğe işarettir. Konfüçyüs gibi...) Ki bir de karakter gerek bunun için. Karakter ve gurur varsa put hazırdır ettiği sözü sonuna kadar savunmaya. Ki bunun için de saldırı gerekir. Hasta insan her yerde ön plandadır, tüm fizik ve psikolojik unsurlarıyla beraber.