Köpüğü bol bir yağmur altında demledim
Seni sevmelerimi...
Çünkü yağmura koşan ayaklar, aşka da koşabilirdi...
Çünkü aşkın, evrenin yörüngesinde dönerken,
Değdiği herşeyi güzelleştirme gücü vardı
ve bu esrar öyle inandırıcı, öylesine ciddiydi ki
'Aşka koşma hali', ömre kazınan önemli bir Eylemdi...
Ben istiyordum ki bu ölümsüz düşe saralım
Bu ciğeri yangın yeri zamanı...
Yok olmaya zorlayalım,
Şeytan artığı kötülüklerin habis cücelerini...
Azraile can almayı unutturan,
Öldürmeden ve yaşatmadan habire zulmettiren
Suları çekilmiş, çorak göğüs kafesimize...
---------------------------------------------------------------------
Kuytu ihtiyarlıklar kiralıyoruz genç yaşımızda
Sönüp gidiyoruz hey insan !
Bu yüzden gözümüz kamaşmıyor sevda karşısında
Halbuki gözlerin sadece renkleri yok, kokuları var,
Ele verir kimliğini bakışların...
Dağ rüzgarı kokar kimi, ayrılığa pek hevesli,
Kimi de azını çok eden lale çiçeği...
Benim gözlerimi kamaştıran yüz yıllık bir sevda
Çoktan çarmıha gerilmiş ,
Kül rengi sözcükleriyle sadakat...
İnançta ve aşkta yalnız bırakılmış;
Dostu yalnızca Allah...
---------------------------------------------------------------------
Aşkı insanlıktan ayrı tutmak şeytanın son oyunu
ve artık son kozudur bu!
Dünyayı cehenneme çevirmeye yeminli
Güzelliği katledenlerin, alkışlanan firavun bakışları
Boğulacak inan... elbet boğulacak...
Acısını ve ağıdını içine fısıldayan her canlının,
O mukaddes ve derin hıçkırıklarında bir gün....
İşte o gün aşkı, insanlıktan ayrı tutmayacağız
Karnımız aç ta olsa,
Ekmeği ve tuzu yetersiz de olsa soframızın
Göğün ışığı altında, pahalı da gelse aydınlanmak
ve ısıtmak için avuçlarımızı ne yazık ki,
Aşktan fazlası gerekse de...
Bütün canlıları olarak bu evrenin
Sen, ben, bu ağaç, bu karınca...
Hepimiz aynı cümle içinde yer alana dek...
Başka türlüsü yok işte yeniden dirilmenin
Aşkın, sevginin, kardeşliğin...
Seni sevmelerimi soruyordun ya
Derim ki; , kalabalık bir yangın yeri...
Bereketli bir sancı...