99 Marmara depreminden alışığız bu haykırışa: “Sesimi duyan var mı!” Van, Elazığ ve şimdi de İzmir depreminde duyduk aynı nidayı.
Cuma günü 14.30 sularında şiddetli bir sarsıntı duyduk. Yakın bir yerlerde büyük bir felaketin olduğu belliydi. Bursa'da birden kuvvetli rüzgar çıktı ve arkasından da dolu...
Dışarı çıksak dolu kafamızı parçalayacak, içeride kalsak ev başımıza yıkılacak, çaresiz evdeydik. Ölümün nasıl yakınımızda gezdiğini ve her an ölebileceğimizi bir kez daha anlamıştık.
Paniği biraz atlatınca hemen televizyonu açtık. Depremin merkez üssü İzmir Bayraklı’ydı ve şiddeti de 6.8!
Annemle hemen telefona sarıldık çünkü İzmir'de akrabalarımız vardı. İyi olduklarını fakat çok korktuklarını, hemen aşağı indiklerini, bir çok binanın da yıkıldığını söylediler.
Geçmiş olsun dileklerimizi iletip dua etmekten başka yapacak bir şeyimiz yoktu.
Bugün depremin dördüncü günü. Kalbimiz İzmir'le atıyor, oradaki depremzede kardeşlerimiz ve çalışan ekipler ile. Tüm ülke olarak o kadar çok mucizeye şahit olduk ki; sabah televizyonu açtığımda, 91 saat sonra yaşanan mucizeden bahsediyordu sunucu. Ayda bebek ekipler tarafından sağ salim çıkarılmıştı beton yığınlarının altından.
4 günlük açlık, susuzluk, yalnızlık, yıkıklık ve yaşadığı travmaya rağmen nasıl da capcanlı ve umutla bakıyordu gök mavisi gözleri, nasıl da bilinci açık kalmıştı da ona soru soran görevlilere adını ve köfte ayran istediğini söyleyebilmişti. Allah'ım sen kimleri göndermiştin onu koruması için yanına!...
Kızılay, AFAD, UMKE, JAK, İHH gibi devlet ve sivil toplum kuruluşlarının çalışanları ve gönüllüleri ‘son kişi çıkarılana kadar!’ canla başla çalışmaya söz vermişlerdi. Hepsi tek yürek, tek bilek olmuşlardı.
Bursa, Erzurum, Tunceli, Konya... yazan araç ve insanları görmek bizleri nasıl da duygulandırdı. İşte birlik, kardeşlik böyle bir şeydi...
Kıyamete değin bu tür felaketleri yaşayacağız, yine yıkımlar olacak, yine can kayıpları ve yine mucizeler... Bizim yapmamız gereken, ihmalden uzak olmak ve her daim deprem bilinciyle yaşamak...