Şans bu ya sevince sevilmiyoruz, sevilince sevmiyoruz. Peki, biz neden kapkaranlık ve hüzün dolu olan bu çıkmaz sokaktan kurtulamıyoruz? Mesela, birini seviyoruz ve sevdiğimiz kişiye duygularımızı açıkladığımızda ''ben başkasını seviyorum." ''Sen çok iyi bir insansın ama biz seninle olamayız." Gibi cevaplar alabiliyoruz. Sevgimizi söylemiş olmamızın en kötü yanı ise şu;
Karşımızdaki insan ''nasıl olsa bu beni seviyor, ben bunu istediğim gibi kullanırım ve işim bitince de bir köşeye atıp çeker giderim." Bu şekilde bir düşünceye kapılıyor. Şahsen, bu durumları zamanında çok yaşamış bir insan olduğum için birini sevdiğimde o insanı çok seviyor olsam bile sevgimi söyleyemiyorum. Tabi... Bir davranış veya bir bakış, anlayabilene çok şey anlatıyor. Bazı yazılarımda olduğu gibi bu konuyu da bir hikaye ile pekiştirmek ve siz değerli okurlarıma sunmak istiyorum.
Bulutlu bir Şubat ayındaydık, saniyeler sonra kalbimi bir başkasının kalbine kaptıracağımdan habersiz arkadaşlarımla güle oynaya sınıfımızın kapısına doğru yürüyorduk. Her adım atışımda ilk kez tanıyacağım o yabancıya doğru yaklaşıyordum. Yavaş ve bir o kadar da sabırlı adımlarımın sonunda, yabancının yanından geçerken selam verdim ve bulduğum boş bir sıraya oturdum. Onunla ilk kez dersimiz olduğu için ilk olarak kendini tanıttı ve daha sonra bizim de kendimizi tanıtmamıza olanak sağladı. Önümüzdeki haftalarda hangi konuları işleyeceğimizi anlatırken, anlamlı gözleri bana takıldı ve bir süre boyunca işleyeceği konuları bana bakarak anlattı. O an kendimi tuhaf hissedip bakışlarımı arkadaşlarıma çevirdim, 1-2 saniye sonra tekrar ona baktığımda ise bana bakmayı bırakmıştı. Şiir gibi kulaklarıma yansıyan sözlerini tam dinlemeye başlamıştım ki sanki bir fırsat bekliyormuş gibi o tüyler ürperten ama bir o kadar da çekici bakışlar yine gözlerime sabitlendi. Bir o kadar utandığım ve bir o kadar da anlam vermeye çalıştığım meraklı ve ciddi bakışları, kalbimin ve beynimin ilgisini çoktan çekmişti bile...
Tanışmamızın üzerinden saatler geçmiş, hepimiz evlerimize dönmüştük. Yatağıma uzanıp bugün gözlerime mühür gibi sabitlenmiş o anlamlı gözleri düşünerek, bana tebessüm eden pürüzsüz tavana bakmaya başladım. Anlam veremediğim ve gözümde canlanan bu bakışlar, düşündükçe her saniye kalbime bir ok gibi saplanıyordu. En sonunda "saçmalama Güneş!" Diyerek kendimi uyardım ve derin bir uykuya daldım.
Sabahın ilk ışıklarıyla hiçbir rüya göremediğim kapkaranlık geceden sıyrılmıştım, uyku sersemliğiyle yatağımda doğruldum ve o anlamları gözleri tekrardan düşünmeye başladım. Bakışları, hareketleri ve anlattığı başarıları aklımdan çıkmıyordu. Hiç bilinmeyen ve beklenilmeyen bir zamanda, bu iki çift göz bende ve kalbimde bir anlam uyandırmaya başlamıştı. Bir insan nasıl olabiliyordu da bir anda bu kadar anlam kazanabiliyordu? Bu kadar merak edilebiliyordu? Kendime sorduğum bu soruların cevaplarını bulamıyordum. Bunca karmaşık düşüncenin sonunda, ona karşı duyduğum bu ilgiyi hayranlık olarak nitelendirerek beynimi ve kalbimi ikna ettim. Daha doğrusu ikna ettiğimi düşünüyordum...
Tanışmamızın üzerinden aylar geçmişti. Geçen bu aylar boyunca hep selamlaşmış, birbirimizin halini hatırını sormuştuk ve soruyorduk da. Ta ki... Bir anda bana soğuk davranmaya başlayana kadar. Bu soğuk davranışlar karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Beni bir anda o kadar çok sarsmış ve üzmüştü ki, hayranlık olarak adlandırdığım duygularım bu sarsıntıya dayanamayarak gün yüzüne çıkmış ve bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı. Bir hafta boyunca bu davranışların anlamını bulmaya çalıştım ama başaramadım. En sonunda bu konuyla ilgili onunla konuşma kararı aldım ve konuştuk da. "Size istemeden bir şey mi yaptım? Soğuk davrandığınızı hissediyorum" dedim. O da farkında bile olmadığını başka sorunları olduğunu söyledi. Bu konuşmalardan sonra anladım ki, ben fazla değer verdiğim için bu ufacık konunun bana kocaman bir sorun olarak gözüktüğünü ve duygularımın ne durumda olduğunu görmüş oldum. Tabi... Hangi insan durup dururken "bana neden soğuk davranıyorsun?" Diye bir soru sorar? Hislerimi açık açık belli etmemiş olsam bile eminim ki o anlamlı gözler, beni ve hislerimi konuşulan bu konudan sonra çok iyi anladı.
Bu hikayeyi fazla uzun tutmamak açısından siz değerli okurlarıma kısa bir şekilde kendi dilimde anlatmaya çalışacağım...
Bu hikayede hayali karakterimiz Güneş, bildiğimiz ve okuduğumuz üzere karşısındaki insanı ilk gördüğü andan itibaren sevmeye ve ilgi duymaya başlamış ama oluşan sevimli hislerini kendisine yediremeyip bu duygularını hayranlık olarak adlandırmış. Daha sonra böyle soğuk bir davranış görünce de, bu hislerin bir hayranlık değil tamamen bir aşk olduğunu anlamış. Bu hikayenin devamında ise sevgili karakterimiz Güneş, bu insana hediye alarak, her zaman halini hatırını sorarak ve her zaman onu görünce gülümseyerek hislerini karşısındaki insana isteyerek veya istemeyerek aktarır. İlgi duyulan insan da değer verdiğini belli ediyor ama Güneş kadar değil. Aylar geçmiş ve Güneş, hep bu insanı karşılıksız olarak sevmiş ve ilgi duymuş ama artık karşısındakinden bir reaksiyon göremediği için vazgeçmeye karar kılmış. Tam vazgeçtim dediği bir an da, bir beğeni sayesinde bu insan tekrardan kendisini hatırlatmış.
Değerli yazarımız Cemal Süreya'nın bir sözünü burada hatırlatmak istiyorum.
"Günlerce konuşmaz, yazmaz, aramaz, sormaz; Sonra gelir bir "merhaba" der,
yine o kazanır."
Karakterimiz Güneş, anlayacağınız üzere bu insandan vazgeçememiş ve aslında bu hikayenin bir sonu yok. Size ilk kez sonu olmayan bir hikaye anlattım. Devamı var mı onu da bilemeyiz. Bunu bizlere zaman gösterecek.
"Sevdiğin ve sevildiğin bir kalbi bulmak zor" derken, aslında bundan bahsediyordum. Siz seversiniz ama karşınızdaki sizi seviyor mu bilemezsiniz. Bazılarımızın kaderi güler, sevdiği ve sevildiği kalbi bulur. Bazılarımız bunu anlayamaz, bulamaz veya tamamen bir belirsizliğin içine düşer. Belirsizlik her zaman en kötüsüdür.
Yaşadığınız bu hayatta, belirsizliğe düşmemeniz ve sevginizin karşılığını net bir şekilde alabilmeniz ve anlayabilmeniz dileğiyle...