Dönüm noktası yoktu artık onun için,dönülecek bir yol olduğunu düşünmüyordu. Bir girdaba girmiş,çıkamıyordu. Günden güne daha da kaybolmasının yanı sıra,bu kayboluş hoşuna gitmeye başlamıştı Nurdan'ın. Sahilde denize karşı oturmuş,bir türlü yön veremediği,kendi kontrolünden çıkmış hayatının aynası gibiydi,yüzüne yüzüne vuran dalgalar. Sosyalleşmesi gerektiğini söylüyordu herkes. Fakat,bunu sanki onun iyiliği için söylüyorlar gibi değil de,daha çok onun negatif hallerinden bunaldıkları için,topu başkasına atmak istermiş gibi söylüyorlardı. Mutlu olduğu zamanlarda "hayat sana güzel " diye kendisini suçlu hissettiren sevdikleri,mutsuz olduğu zamanlarda da onun negatif enerjisinden kaçıyorlardı. Onlar da haklıydı Nurdan'a göre. Kıskançlık ve negatif insanlara tahammülsüzlük insanoğlunun doğasında vardı. Kendisi de böyleydi. Kıskanç olduğunu düşünmüyordu,ancak sürekli dert yanan insanlara kesinlikle tahammülü yoktu. Bu yüzden bir daha kimseyi ,hiç bir dostunu aramamaya yemin etti. Sorunlar onun sorunlarıydı. Ayrıca dertler paylaştıkça azalmıyordu,seni en çok sevdiğini söyleyen insanlara bile yeri geldiğinde kullanmaları için kozlar veriyordu. Bunu çok acı bir şekilde deneyimlemişti. Ha bir de bu vardı. Alınganlığı. Yine en sevdikleri kendisini şımarık bir züppe gibi hissettirmeyi de çok iyi başarıyorlardı. Oysa o,inanmak istiyordu hâlâ. Nezaket dolu ilişkilerin olduğuna,insanların birbirlerini incitmemeye özen gösterdikleri arkadaşlıklara ve en çokta kendisinin ona hissettirildigi gibi aptal,şımarık olmadığına inanmak istiyordu. Bunun için tek bir yol vardı. Tüm zaaflarından,acılarından ,kirgınlıklarından kurtulmanın tek bir yolu vardı. O da sevgisiz bir hayat. Eğer kimseyi sevmezse,böylelikle kimse onu incitemez. Eğer kimseyi sevmezse,daha güçlü,daha umarsız hatta kim bilir belki de daha mutlu bir hayatı olabilir. Başka çaresi olduğuna inanmıyordu artık,ona kimseyi sevmemenin tek çıkar yol olduğunu düşündüren yine en sevdikleriydi.