Baba... Bugün beni yine terk ettiğin günlerden biriydi. Bana bir kez daha kalp kırıklığı hediye ettiğin gün. Ben hep affedeceğim sanıyorsun değil mi? O zaman ki çocuk aklımla affettim belki ama, bu sefer hayır baba! Vicdanımı içime gömüp, susturacağım. Bu sefer acımayacağım, benim kalbim bir oyuncak değil! Sen benim kalbimi kırdın ve bu merhemle iyileşecek bir yara değil. Üzüyorsun beni baba, minik kızın üzülüyor. Sahi ben senin hiç minik kızın olamadım ki. Hep ikinci plandaki ailen oldum. Senin için herşeyden önce kaltak sevgilin var! Ama ben senin gibi olmayacağım baba, hatta sana olan hıncımı ileride çocuğumu çok severek alacağım. Ben düşünüyorum da, bir babanın yerinde olsaydım bunları yapamazdım. Ben bile bu yaptıklarına rağmen, nefret edemiyorum senden, vicdanım sızlıyor. Sen hiç mi vicdan azabı çekmedin, evladını, can parçanı, sana en çok ihtiyacı olduğu zamanda bırakıp giderken? Lakin sana kızmıyorum. Çünki bana kimseye güvenmemem gerektiğini öğrettin. Bunu elin piçinden değilde, senden öğrendim. Bu iyi bir şey sanırım. Sadece şikayetçi olduğum tek konu var, o da kız arkadaşlarım güle oynaya babalarıyla vakit geçirirken, ben o kızlara lanet okuyorum! Ah babacığım, keşke ilk nefretim yerine, ilk aşkım olsaydın. Belki o zaman her şey daha güzel olurdu. Neyse, sana hayatında mutluluklar diliyorum, ki ben istenmediğim bir hayatta asla bulunmam, çok iyi biliyorsun. Artık senin hakkında yazıya dökebileceğim duygularım bile yok, buna üzülmesi gereken kişi ben miyim, bilemiyorum. Ah, keşke bu satırları güzel anılarımız doldursaydı babacığım, ancak ben nefret ettiğim insanlarla bir arada bulunmaktan hoşlanmam, biliyorsun. Şimdi defol git, cehennemin dibine kadar yolun var! Çünkü benim sana ihtiyacım yok...