Şimdi özlüyorum diye kalkıp dikilsem karşısına; iki saat içinde yüzü gözlerimin önünde, elleri kucağında bağlı, yüzündeki beni olduğu gibi durur. Ama aramızda gezegenler var.
Benim onun ellerine ulaşmam için, aşmam gereken koskoca bir düzen var. Şimdi ben böylesine büyük bir boşluktayken; sesimin onun sesinin çarptığı duvarlarda yankılanması için silinmesi gereken fizik yasaları var.
Onun ellerine dokunabilmem için, bileklerimden vazgeçme zorunluluğum var.
Karşısına çıkıp, ben seni...
Ben sana..diyebilmem için boğazıma dizilen kelimelerden arınmam var.
Ona gidebilmek için, onu bir daha görmekten vazgeçmek var.
Onu sevmekten vazgeçecek yürek yok ama,
Orasını ne yapacağız?
Benim dünyamın bütün renkleri, onun iki sıra dişine dizilmişken, ben gençliğimin çiçeklerini nasıl soldurdum? Güneşim onun iki göz kapağının arasındayken, ben nasıl böyle karanlıkta kaldım?
Üç avuç toprağın içine batmaya nasıl başlıyoruz birden gün ortasında.
Bir gram su olmadan biz nasıl boğuluyoruz böyle derinlerde.
Çok mu zor; seni seviyorum demek.
İki çift ayak tabanına sığdıracak kadar büyük değil mi bu dünya ?
Beni onunla aynı karede yaşatacak kadar güzel değil mi fotoğraflar ?
O uzaklara bakarken benim ona bakıp uzaklara dalmam için yok mu yeterince iyi bir manzara ?
Onun kokusunu sarıp getiren bir rüzgar neden esmiyor bu şehirde ?
Geceler neden onun hayaliyle geçiyorda bir kez olsun onunla geçmiyor ?
Ben sabah neden onun gün yüzüne uyanamıyorum ?