'Bir insanın kaderi kadarı ile, bir acının kederi kadarı arasında, hep yaşadıkları ve hiç yaşayamadıklarıymış hayat... 'Herkes biraz uzaktır birbirine, herkes biraz kalabalık. 'Herkes biraz yalnızdır birbirine, herkes biraz yapayalnız... 'Herkes kendi zamanlarının koleksiyoncusuydu bu hayatta... 'Hep yaşanmışlıklar ve hiç yaşanamamışlıklar biriktirdim kendime. Yalnızlıklar, hüzünler, gitmeler, kalmalar, mutsuzluklar ve umutsuzluklar biriktirdim. Bir hep ile bir hiç arasında ne kadar çok fark vardı ki? bir hep de olsa, bir hiç de olsa, çoktu işte, Çok şeyler biriktirdim kendime... 'Herkes kendi hayatının koleksiyoncusuydu bu hayatta... 'Herkes kendi yaşadıklarının ve kendi yaşayamadıklarının zaman koleksiyoncusuydu bu hayatta. Herkesin hep bir şeyleri vardı zamana bıraktığı. Ve sonra bir gün geldiğinde, o zamana bıraktıkları şeyleri geri almak istediklerinde, zamana bıraktıkları gibi geri alamadıkları vardı. 'Herkes kendi yaşadıklarının ve yaşayamadıklarının hayat koleksiyoncusuydu bu hayatta... 'Sahi, bir cümle bir insanın kaç yanını anlatabilir ki? 'Siz, zamana bırak diyenler, Zamanla geçer diyenler. siz, hiç çok sevdiğiniz bir şeyi zamana bırakıp, sonra bir gün geldiğinde o çok sevdiğiniz şeyi verdiğiniz gibi zamandan geri almak istediğinizde, zamana bıraktığınız o çok sevdiğiniz şeyi zamanın size bıraktığınız gibi vermediğini hissedince, yine zamana bırak, zamanla geçer diyebilecek misiniz? ya da, diyebilecek miydiniz? 'Bırakın bir hayatı, bir hayatın içindeki bir acı bile, hep en iyi yerinden acıtıyormuş bir insanı... 'Yaşadıkların da bir hayattı, yaşayamadıkların da bir hayattı. Ve bu iki hayat arasında bir kader, ya da bir kederdi zaman. hangisinden başlamalıydı insan, yaşadıklarını yaşamak? yaşayamadıklarını yaşayamamak?
//Mehmet Bakır.