Siz beni bahsettiğim kadar bilebilirsiniz.
Belki okuduğum kitaplardan, belki yazdığım yazılardan tanıyabilirsiniz.
Kahveyi nasıl içtiğimi bilecek kadar tanıyabilirsiniz meselâ.
Neleri sevip, neleri sevmediğimi bilebilirsiniz. En sevdiğim rengi, en sevdiğim şarkıyı yada en sevdiğim kitabı...
Ama neden bunları sevdiğimi bilemezsiniz. Meselâ en sevdiğim rengin bana neler hissettirdiğini, en sevdiğim kitapta nelere kızdığımı yada en sevdiğim şarkının beni hangi diyarlara götürdüğünü asla bilemezsiniz. Tüm bunlara rağmen siz beni çok iyi tanıdığınızı düşünür, bende bu düşüncelerenize saygı gösteririm sadece. Çünkü ne siz beni gerçekten tanıyabilirsiniz nede ben buna müsaade edebilirim.
Sırf bu yüzden kimseyi iyi tanıdığımı düşünmem işte.
O en sevdiği kitabın kaçıncı sayfasında gözyaşı döktüğünü bilmeden, o akan gözyaşının sebebini anlamadan, en sevdiği şarkının nakaratında nerelere ziyaret ettiğini öğrenmeden, neden o rengi daha çok sevdiğini anlamadan da tanıdım diyemem. Yani demek istediğim, onu en iyi ben tanırım demeden önce biraz düşünün.
Gerçekten onu ne kadar tanıyorsunuz?