Ölümden korkan birine yaşamı öğretemezsiniz. Yaşamdan korkan birine ise ölümü kolayca öğretebilirsiniz. Birisi geleceğinden kaçarken, diğeri geçmişinden kaçmaktadır. Öğrenmeleri gereken tek şey, şu an ne yaptıklarıdır. Maji insanı etkilese de, ondan şimdiyi alır. Bilinç ise şimdiyi sağlarken diğer tüm zamanları katleder. Bilinçli olmak varolmanın en zor tarafıdır; tüm zamanları kaybedersiniz. Artık zamanın dışına çıkmaya çalışan bir bilince sahipken, nasıl olur da görür, duyar, dokunur, tadar ya da koklar insan? Düşünmekle beslenirken, nasıl olur da dünyaya geri döner? Nasıl o güruhlara karakter nakşeder? Kaybettiği tüm zamanların ötesine geçmişken... Kendini bulmuşken, nasıl toplumun kolektif tavrına ortak olsun? Onlardan biri olmak için çok geç kalır. Artık her sorgu bir divinasyona benzemektedir. Bambaşka bir dünyadır burası, hayat ağacının gölgesi gibidir. Güneş gibidir gölgesi ve ebedîdir karanlığı... Sorgularken her şeyi (kendini sorgulanamayacak gören küstahlara dek) vardığı yolda tavrı ilahîdir. İlahî tavrın ne olduğunu hiç anlamayanlar için açıklamakta fayda var. İlahî tavır sonucu olumlu ve ölümsüz, süreci meçhul davranışlardır. Sahibi de formsuz ve suretsizdir. Onlar sahiplendikleri gibi her şeyi, Tanrı'dan olanı da sahiplenirler ya. Ayaktakımı denecek olursa, cidden ayak altında gezmekten başka bir şey yapmazlar arayana. Divinasyon akıl dışı kabul edilse bile, aklı manipüle ile de yapılsa... Tanımına esir olmayan bir divinasyona kim ne diyebilir ki? Bu mümkün; çünkü insanın perspektifi kişi başına tanrısaldır. Yani her insan bir irade barındırıyorsa çok zeki kabul edilen o analitik zekalı insanların ötesinde de bir hayat olduğunu başka nasıl anlayabileceksiniz ki? Bir insan sizi reddedecek, yargılıyorsa ondan nefret edersiniz. Sorgulamışsa o sizden bir dönem nefret etmiştir zaten.