Yüzüm gülümsemeye hasret kalmıştı. Ya da gülmek artık uzak bir kavramdı benim için. Şarkılar, şiirler yazılan onca sözler sanki koca bir hiçi anlatmak adına aynı noktaya odaklanmış hepsi de beni aynı yerden vurmuştu. Aslında buralar da kalmamam gerekiyordu fakat elimden gelen başka bir şey de yoktu. Ne zaman uzaklaşmak istesem her defasın da yerimde sayıyordum. Korkaklığımdan ya da üşengeçliğimden. Sebebi her ne olursa olsun her defasın da buraya daha beter bir şekilde çakılı kalıyordum. Bir bitkinlik türküsü tutturmuştu ruhum. Artık kendi vücudumu, bizzat kendimi kontrol edemiyordum. Kısacası yıkık bir harabe yapının ilk çökmeye yüz tutan parçasıydım. Zaten karamsar bir ruh halim vardı son iki ay da yaşadıklarım ise beni tamamen uçurumdan atlamanın eşiğine getirmişti. Sabahları aldığım ilaçlarım ilk zamanlar çok iyi geliyordu. Yaşadığımı yeniden hissediyordum adeta. Ama artık fayda etmiyorlar. Ilaçlarımın becerdiği tek şey midemi delmek. Saatlerin geçmesi gereken bir zaman da çivi çakmaları yavaş akması gereken yer de su gibi geçmesi ayrıca sıkıyordu canımı. Elimden düzelmek adına bir şey gelmiyordu. Ailem, arkadaşlarım, doktorum. Hepsi uzaktan seyretmekle yetiniyorlardı. Ben de artık kendimi salmıştım boşluğa. Uzay da ki bir meteor gibiydim. Nereye gittiğim belli değil. Her çarptığım yerde ise biraz daha ağır darbe alıyordum. Çoğu zaman beni bu hale sokan şeyin ne olduğunu bulmaya çalışıyordum. Son beş yılım mı? Yaşadıklarım mı ? Çevrem mi? Ailem mi ? Bilmiyordum. Kafamda olanlara göre herkes suçluydu. Herkesin atası vardı. Kafamda canlananlara göre yine bir çözüm vardı elbet. Yapıp yapmamak, uygulamak yine bana bağlıydı. Çoğu zaman nasıl yapacağımı bilmediğim için vazgeçiyordum. Tam o sırada bir sürü çözüm önerisi geliyordu. Balkondan atlamak, banyoda bilek kesmek, balkon demirine ip bağlayıp kendini asmak gibi bir takım yaratıcı çözümler geliyordu. Fakat hepsinin odak noktası hep aynı. Ölüm. Tamam ama ölüm bir çareyse, ya sonrası?
Bir çare. Ölüm. Ölüm, bir çare. Peki, ölüm neye çare ? Kime göre çare? Neyin çaresi ? Ölüme balıklama atlamak da ölümsüz olmanın mı bir çaresi. ? Artık ölüm bile yapılması en kolay şey. İntihar artık hobi. Ölüm herkes için bir eğlence. Artık ölmenin bile bir anlamı yok.
Bir anlamı olmalı mıydı peki ölmenin? Dilimde bir Şükrü Erbaş dizesi dolanıyor. '' Tanrım, Ölende mi soluk alıyorsun öldürende mi ?'' sonu bilinmeyen bir soru daha. Hayatım hep böyle ilerliyordu. Bir soru öteki soruyu getiriyordu ve arkasından sorular birikerek karşıma sorunlar olarak geliyordu. Çözmeyi, çözmeye çalışmayı uzun süre önce bırakmıştım. Galiba bu yüzdendir böyle yıkıntı olarak etrafta dolaşmam.
Insanların yaşları bence kimlik ile değil yaşadıkları ile hesaplanmalı. Daha adaletli davranmış olunur en azından davranış bozukluğunun önüne geçilir. Bu ülke de genç görünüp ruhuyla seksenlik olan çok kişi var. Onlara haksızlık yapılıyor bence. Omuzlara yüklenen sıkıntılar çok yüksek. Omurların ağrıması bundandır. Bundandır ki memlekette kamburu olmayan insan yok. Herkes mecburen kafasını gömmüş kamburluktan. Dertlerimiz, sıkıntılarımı, acılarımız bizi biz yapan değerlerin ta kendisi.
Tanrı, Bizim gibilere sınavları konusun da iyi davranmıyor.
Okan Turan / Yazar Hazretleri