Dağlara vurgun bir tane.
Git gide buz kesilmekte.
Yuvarlanırken günler üstümde,
Benim büyümem gereken yerde ben erimekteyim.
Hani bu dağlar bana yuvaydı,
Mesken tutunduğum toprak!
Hani bu dikenler bana çatıydı,
Canımı acıtmayacak...
Hani bu mevsim benim kaderimdi ve değişmeyecekti?
Söyler misin, nerede bu karlı dumanlarım?
Söyler misin, hangi iklimin bağlarındayım?
Rüzgardan bir zincir,
Kalın, derin, acımasız, gaddar ve de nankör bu esintiler.
Ben konmak isterken usulca bir merdivene,
Onlar savuracaklar beni bir çöle...
Çölde ne yapayım Azîz'im!
Ben bir tâneyim.
Güçsüz, öksüz, yetim...
Kimsesizler diyârından gelmekteyim.
İlk gelişimde Nebi'den selam getirmekteyim.
Nurla kaplanmış bir tâneyim,
Usulca eriyeceğim.
Murâdım böyleyken,
Hangi yanlışa sap oldu bu kristal benzim.
Gözleri kapanmış âdemler mi?
Kör kuytu kaçan zâlimler mi?
Hangi yetime kan kusturdu bu dünya?
Ben bilmem, öteki dünya...
Ben sayamam yanımdan uçup gideni.
Ben doyamam kendime benzeyeni.
Ben uçmak istemem memleketimden,
Ama beni de sürgün ettiler bu devirden.
Anlamazlar, susmazlar, görmezler ve hatta dâhî işitmezler.
Ben sükûta yar olmuş bir tâneyim.
Bir gün...
Bir gün ben de eriyeceğim...