Seni anlattı bu yağmurlar,
Tek tek neler yaptığını,
Hece hece kalemime yazıldı,
Alnımdan dökülen damlalar.
Seni söylerken her satırımda,
İki kaşının ortasındaki tek çizgiyi.
Bûseler saçtığında etrâfına,
Yanaklarında çukurlaşan gamzelerini.
Alacakaranlıktı bir akşamüstü.
Kızıla bürünmüştü etraf,
Âdetâ seni kıskanmış gibiydiler,
Her mısrâma yazdığım seni,
Bir an önce bulmalıydılar.
Mürekkep dökülmez gönül kalemimden.
Parmaklarım tutmaz,
Bu korku cenderesinden.
Düğümlendi boğazıma gönülden düşen sözler.
Ne bu günlerim oldu şimdiden,
Ne de yarınlarım olacak bu ölümden.
Kara yazılar têsir etmiş,
Nakış nakış, ilmek ilmek örmüşler.
Gece dökülen gözyaşlarını,
Sonsuz boşluğa uzatmışlar.
Kilit misâli açılmaz oldu bu yalanlar.
Hepsi iç içe girmiş izler.
Kim ne der bu gönül bağıma,
Yalanla kavrulmuş bu insanlar,
Ne söyler ki benim yarama.
Bakmasınlar!
Beni ölüm döşeğinde rahat ettirmeyen gözler.
Söylemesinler!
Son kelîmesi yalan olan diller.
Ve beni anmasınlar!
Gıyâbında harama götüren eller.