Sessizliğin içinde kaybolan bir cümle,
gönlümde kırık bir keman gibi çalar.
Ne zaman bir sözcük düşse dilimden,
göğsümde bir sızı büyür,
ve her şey bir gölge gibi silinir.
O kadar derin ki bu suskunluk,
kendi yankısını bile kaybetmiş.
Zamanın ağırlığı, bir duvar gibi üzerine çöküyor,
her an, bir yük gibi omuzlarımda.
Bütün düşler, sabahın ilk ışığında kaybolur,
ama gece, hala aynıdır.
Yalnızlık, tanıdık bir yüz gibi
her köşede beni bekler.
Ve ben, bir gölgede kaybolurum,
düşlerimde hapsolmuşken.
Bir an, her şey sessizleşir,
rüzgar bile susar.
O an, içinde yaşadığımız zaman kaybolur,
ve biz, birer anıya dönüşürüz.
Ama içimizdeki suskunluk,
günler geçse de hep aynı kalır,
o kırık kemanın tınısı gibi.
Ve ne zaman konuşacak olsak,
kelimeler kaybolur.
Bir suskunlukta kaybolmak,
belki de en derin özgürlüktür.SUSKUNLUĞUN İZİ
Sessizliğin içinde kaybolan bir cümle,
gönlümde kırık bir keman gibi çalar.
Ne zaman bir sözcük düşse dilimden,
göğsümde bir sızı büyür,
ve her şey bir gölge gibi silinir.
O kadar derin ki bu suskunluk,
kendi yankısını bile kaybetmiş.
Zamanın ağırlığı, bir duvar gibi üzerine çöküyor,
her an, bir yük gibi omuzlarımda.
Bütün düşler, sabahın ilk ışığında kaybolur,
ama gece, hala aynıdır.
Yalnızlık, tanıdık bir yüz gibi
her köşede beni bekler.
Ve ben, bir gölgede kaybolurum,
düşlerimde hapsolmuşken.
Bir an, her şey sessizleşir,
rüzgar bile susar.
O an, içinde yaşadığımız zaman kaybolur,
ve biz, birer anıya dönüşürüz.
Ama içimizdeki suskunluk,
günler geçse de hep aynı kalır,
o kırık kemanın tınısı gibi.
Ve ne zaman konuşacak olsak,
kelimeler kaybolur.
Bir suskunlukta kaybolmak,
belki de en derin özgürlüktür.