Susmak...
Derin bir delil sunmak.
Bâzen konuşan sessizliğe cevap vermek.
Bâzen vahların yas tuttuğu demleri silmek.
Uyanın!
Gözleri açık uyku çekenler.
Uyanın!
Farkında olmanın eşiğinde bu sessiz çığlıklar.
Gönüller çığlığında ahları duyun!
Duyun ki sizi size katsın.
Duyun ki feryatlar yankılansın,
Devirsiz dertte hapis olanlar.
Hani ovalarda ki yankılar?
Hani dağlarda ki çayırlar?
Bilesin ki her şey örtünmüş içine.
Bakmazsın göremediğin yerde.
Sen bakmayı bil!
Bil ki bakmakla yetinme!
Sessizlik çalsın her seslenişini,
Bu fırtınalar almış olabilir belki de...
Belki bir sel baskını.
Belki bir orman yangını.
Sen içindeki ateşi susturdu mu?
Susmayan ateş soğur mu birden?
Söyler misin hangi nehirden?
Susmadıysa nedir bu tartışma,
Hiç dengine sordun mu?
Sâdece bakmak değil,
Rûhunla baktın mı?
Peki ya bunları yaparken,
Sessizlik bedeninde sarhoş oldun mu?
Sarhoşluğun yerinde nâhoş bir iz kaldı mı?
Kaldıysa, sus!
Ve sessizlik, konuş!
Açın perdeleri!
Bugün soğuk beton konuşsun!
Anlatmak istediği kar tânelerini seçip sunsun!
Bahisler oynanmış üstünde,
Kayıplar yaşanmış bâzen kefenle.
Cıvıldaşan kuşlara mısra...
Yalnızlık senfonisinden sessizliğin şarkısı,
Bugün susmanın verdiği sükûttan yaralı.