"Tanrı'm bana Bir inanç nasip et" diye yana yakıla dua etmiş Lev Tolstoy. Bu satırları ilk okuduğumda pek bir şey ifade etmemişti bana açıkçası. Ta ki mutfağa girip mercimek çorbası pişirene kadar ?. Insan mercimek çorbası pişirirken çok şey düşünüyor.
"Bana bir inanç nasip et" . Sana inanmamı, seni anlamamı sağla. Öylesine, inanıyormuş gibi yapmamı sağla demek bu aslında. Hem de inanmış gibi yapan bunca insanın olduğu bir dünyada. Kimsenin inancına laf etme gibi bir hakkım yok elbet hele ki benim hiç haddim değil bu,farkındayım. Ancak , Tanrı beni neden yarattı, benden ne istiyor soruları onlarca soru işareti ve çelişkiyi de peşinden sürüklüyor. Gerçekten anlamak isteyen insanın çelişkiye düşmemesi mümkün değil. Çünkü ortada çözümlenmesi gereken yaratıcı ve yarattıkları var. O da bize zaten ayetlerime (açık delillerime) bakın dememiş. mi? Açık deliller bu kadar açık mı gerçekten, yoksa bir miktar emek mi istiyor? Belki de Tanrı, bizim tarafımızdan bulunmak istiyor. Belki kuluna ruhundan üfleyen Tanrı'nın da tek isteği anlaşılmaktır. Belki cennet cehennem sadece anlaşılan ve anlaşılamayan, hissedilen ve hissedilmeyendir. Bunlar hep soru işareti bunlar hep ihtimal. Düşünmeden bilemeyiz ki, düşünmeden anlayamayız ki. Işte bu yüzden çok kıymetli Tanrı'm bana Bir inanç nasip et ". Aynı zamanda eninde sonunda, insanın kendinden yüce bir varlığa kaçınılmaz ihtiyacını da anlatıyor...