İlmin,ancak hakikate ulaşmak için kullanıldığında bir değeri olabileceğini söyler bir çok düşünür. Ve hakikati Tanrı'yla bütünleştirirler. Ne hoş,hakikatin Tanrı olduğu düşünülmesi. Peki sizce nedir Tanrı'ya giden yol? Ya da sizin hakikatiniz nedir? Onu bulunca hiç bir şeye gerek yok mudur gerçekten? Ya da onu bulmak için herşeyden vazgeçmek mi gerekir? Halil Cibran sevgide bulabileceğini söyler Tanrı'yı. Ona göre tüm sevgiler o'na giden bir yoldur ancak. Mevlâna O'na giden onlarca yoldan aşkı seçtiğini söyler. Ve Yunus Emre hiçliği tercih ettiğini. Günümüz insanı ise,kimisi ibadette,kimisi evrenbilim de,kimisi kadercilikte yürür o yolu. Aşkın yolunu kendime daha yakın bulduğumu söyleyebilirim sanırım. Ancak illa bir bedene aşktan bahsetmiyorum. Bir kedinin yemeğini miyavlayarak,şevkle yemesine de aşık olabilirsiniz. Şırıl şırıl akan bir derede,o dereden su içen kuşlarda,mevsime göre ruh halini değiştiren bir ağaçta da bulabilirsiniz O'nu. Belki de Tanrı tüm yolları kensidine çıkacak şekilde dizayn etmiştir. Belki de ondan başka yol yoktur. Belki de Yunus Emre'nin dediği gibi,aklı bir yerde bırakıp,yola gönülle devam etmek gerekir.
Peki Tanrı'ya giden en can alıcı yol nedir sizce? Şu an,şu dakika bunun hiçlik olup olamayacağını sorgulamaya başladım. O yol için,O'na varmak için herşeyimizi kaybetmeyi göze alabilir miyiz gerçekten. Başımız ağrısa hastanelere akın ederken,üç kuruş için birbirimizi öldürürken,Eyüp'ün sabrına ulaşabilir miyiz? Peki Tanrı bizi dünyaya muhtaç yaratıp,sonra dünyadan vazgecmemizi isteyebilir mi? Bize ruhundan üfleyerek,kendisi de her türlü deneyimi tatmak istemiş olabilir mi? Çünkü evet,o herşeyi bilen,ancak bilmekten ziyade yaşamak,hissetmek istemiş olabilir mi? Peki ruhumuzda o kutsaldan bir parça taşırken, biz tüm hırslardan,kibirden yüz çevirebilir miyiz?