Öyle değil mi? Tek derdimiz,sevildiğimizi bilmek,buna emin olmak ve bağımlıymışçasına daha çok sevilmek. Kimi ne kadar sevdiğimiz,emek verdiğimiz hiç önemli değil. Sadece sevilmek ve daha fazla sevilmek istiyoruz. Sosyal medyadaki beğeni butonlarının sürekli aktif olması lazım,yoksa kendimizi eksik hissediyoruz. Bu yüzden,o gül cemallerimizi her gün paylaşmamız. Yetmedi,daha seksi pozlara,daha yetmedi yaptığımız yardımlara daha da yetmedi çocuklarımıza sığınmamız. Gerçek değer diye bir şey yok,beğeni var,yalnızca beğeni. Ve etrafınızdaki herşey,herkes,her değer o butonlara daha fazla ulaşabilmemiz için aracı sadece. Dönülmeyen mesajlara çıldırışlarımız,sürekli "bizim " kırılışlarımız, hep haklı taraf oluşlarımız. Kendimizi sevememizin acısını başkalarından çıkarışlarımız ve en sonunda yalnız kalışlarımız.
Evet,tek derdimiz bu. Sevilmek,onay görmek,hayran bakışları her daim üzerimizde hissetmek. Ve belki de bunları yazarken,galeriden yarın hangi resmimi,videomu paylaşsam diye düşünmek. Söylediklerimizin ve yaptıklarımızın tutarlılığı kimin umurunda. Nerede nasıl gerekiyorsa öyle davranmak sevilmenin,beğeni butonlarının birinci kuralı. "Ha dur bakalım sevgilimle yarın bir yerlere gidip resim paylaşalım da herkes aşkımızı,ne kadar sosyal bir çift olduğumuzu görsün ". Ya da "hadi yavrum ver patini anneye" gibisinden bir video binlerce takipçinin anahtarı olabilir.
Nasıl oldu. Ne ara buraya geldik. Nasıl yitirdik tüm değerleri. Gercekten kimin sevgisini istiyoruz. Kime ihtiyacımız var da binlerce beğeni de bile onu bulmaya çalışıyoruz. Hangi eksiğimizi kapatmaya çalışıyoruz. Ben ihtiyacım olanın kim olduğunu biliyorum da söyleyemiyorum. Kara kutuyu açmak olur,onun adını vermek.
Hayır hayır... Bahsettiğim şey yine bir sevgili değil. Karşılıksız sevgisine su gibi muhtaç olduğum,ama kendini sevmekten buna fırsat bulamayan biri.