Şimdi daha iyi anlıyorum geçen zamanı. Korktu bizden elbet ve koşarak uzaklaştı , gitmekte çok haklı. Bende ardından gitmek istiyorum çünkü çok daha iyi anlıyorum gençliğini özleyen bir neneyi , anneyi , teyzeyi. Çünkü yaşadığın her an yaşadığın kadar. Bazen üç dakikaya; bir ömür hatırlayıp burnumuzun direğini sızlatacak , yüzümüzde güller açtıracak anılar sığdırıyoruz. Çoğu zaman da öyle boş öyle boş geçiyoruz ki. Tek hece boş kelimesi bile fazla geliyor. Anlıyorum başımıza gelenleri. Şükretmiyoruz , en çok yapmamız gereken şeyi yapmıyoruz hata burda işte diyecek oluyorum. Monotonlaşan hayatımızın bize aslında lûtuf olduğunu, sıkılmaya hakkımızın olmadığını haykırmak istiyorum şu sıralar. Çoğumuz anladık değil mi? Paket paket bitirdiğimiz sigaralarla zulüm ettiğimiz ciğerimiz ne kadar değerli aslında. Yada ölümün kıyısında ne kadar da aciziz ve eşitiz. Egolarından kalkan yapmış bürokratlarla , gece karanfil de kartonda uyuyan dayımız aynı ortak kaderden korkuyor şuan.
Daha iyi anlıyorum hayatı artık. Ne kadar basit ve bir formülü yada gizemli bir tılsımı da yok iyi yaşamanın. İyi insan oluyoruz ve yaratılış amacımıza uygun davranıyoruz o kadar. Bir de ne var biliyor musunuz? Günlük rutinde birer kahve alıp elimize belini kırdığımız iki laf varya. Yanan ciğere suymuş resmen. Normal de normal gelen herşey ne kadar da olağanüstü farkında mıyız? İnsan oğluyuz işte değerini bilmediğimiz herşey zaman gibi çekip gidecek bizden. Ve biz hic bir şeyin değerini kaybetmeden anlamıyoruz. Şimdi hep beraber gelin başımızı taşlara vuralım. Ama pişmanlıkta bizim için bu kadar kahrolmayalım. Şükredelim hamd edelim ve bekleyelim. Giden zaman geleceğe kanca takmış sürüklüyor ucundan yakalayalım. Bugünleri analım anlayarak , ders alarak belki de ağlayarak... Uyanalım hep beraber olur mu? Bu derin mi derin uykudan uyanalım...