Pusat'ın içinde ki ateş sönmek yerine, gittikçe harlanıyordu. Ofiste bir sağa bir sola gitmekten başka bir şey gelmiyordu elinden.
Asiye gemiye bakınca bir şey fark etti. Bu gemi Pusat'ın evinde ki maket geminin gerçek haliydi.
Genç adam birini yapmaya çalışırken diğerinden de olmuştu şimdi.
"Sen varya aradın onu değil mi? Benim adıma özür diledin her zaman yaptığın gibi. Ben sana ne diyorum 'Benim meseleme karışma' diyorum. Geçen de yine özür diledin adam 3 ton balığımı heba etmişti" diyerek abisine gürlemişti.
Toprak ağzını açmazken Rüzgar'ın da ondan farkı yoktu. Mehmet ne kadar istemese de Pusat'ı durdurma zamanının geldiğini anlamıştı.
"Pusat, abin adama vurduğun için özür diledi. Nerden bilsin böyle yapacağını?" diye sorunca, Pusat bu sefer "Ben onun işine karışıyor muyum ha. Ben onun işine karışıyor muyum? Tersanede kavga çıktı abim 2 kişiyi kovdu, ben dedim mi 'Abi niye kovdun?' demedim demem de çünkü o işi abim yapıyor. 'Bir şey var ki kovdu' derdim" diyerek başını sağa çevirdi.
Yanan gemiyi bir kere daha görünce tekrar abisine döndü. "Hafta sonları hariç kuma çıkılıyor. Gelen tıra ve isteğe göre de hasada. Hasat yetişmezse ya da kum fazla gelirse birbir gemilerini alırlar. 2 gemi Sürmene'nin 2 gemi Yomra'nın. Çocuklar ne yapacaklarını biliyorlar zaten bundan sonra ben yokum" diyerek cebinde ki ofisin anahtarlarını masaya sertçe bıraktı.
"Pusat saçmalıyorsun" diyen abisini duymamazlıktan gelerek dışarıya çıktı. Giden Pusat'ın peşinden bakan Asiye, 'Fırtına kopacak' düşüncesi ile hemen Pusat'ın peşinden gitmişti.
Pusat arabaya bindikten sonra yanda açılan kapıya baktı. "Asiye, Toprak bırakır seni" dediğin de Asiye'nin cevabı netti. "Emanetin gözü kördür. Ben evden senle çıktım demek ki sana emanetim"
Pusat bir şey demeden yola çıkınca, Asiye konuşmaya başladı. "Nereye gidiyoruz? Hadi o adamı bulalım" dedi büyük bir heyecanla.
"Eve gidiyoruz, o adam da umrum da değil" deyince, Asiye'nin de bütün hevesi kaçmıştı.
"Ne demek umrumda değil?" diye sorunca, Pusat kafa sallayarak "Baya umrum da değil kızım, banane abim bulsun" diye yanıt vermişti.
Halbu ki içinden geçenleri bir o bir de Allah biliyordu. Daha şimdiden o adama neler yapacağının planını kuruyordu.
"Ee şimdi ne olacak?" diye sordu Asiye. Pusat ise "Artık abimle çalışacaksın, onla benden daha iyi anlaşırsın o daha ılımlıdır" diyerek yola devam etti.
Eve geldiklerinden de sabah ezanı okunuyordu. "Bugün işe gitmene gerek yok zaten hafta sonu" diyerek binaya girdi Pusat. Asiye ile beraber çıkarken birinci katta ki evden Ayşe hanım çıkmıştı.
Pusat annesine bakmadan "Sonra" diyerek bir üst kata çıktı. Asiye'de üzgünce baktıktan sonra kendi evine çıkarak içeriye girdi.
Neler olacağından kimsenin haberi yoktu. Ya da hayatın onlara ne getireceğinden.
Gün açmaya başlarken güneş yeni umutlar vaat ediyordu. Asiye dosyaları incelerken de fark etmişti, limanda bir çok işi Pusat'ın yaptığını.
Asiye o geminin neden o kadar özel olduğunu düşündü. Genç adam dedesinden kalan emanete sahip çıkamamamış mıydı sahiden?
Asiye'nin uykusunu kaçıran gece aynı zaman da Pusat ve Rüzgar'ın da uykusunu kaçırmıştı.
Birisi kardeşini nasıl geri kazanacağını düşünürken diyeri o adamı nasıl bulacağını düşünüyordu.
Pusat, o adamı kesin bulacaktı. Asiye'ye umrum da değil desede fazlasıyla umurundaydı. Yemini vardı içerde yatsada dinlene dinlene dövecekti onu.
Peki Toprak'ın uykusunu kaçıran şey neydi? Biliyordu er ya da geç abileri barışacaktı uzun sürecekti belki ama eskisi gibi olacaklardı. Peki ya Aleyna onun olacak mıydı?
İçtiği sigarayı ciğerlerine daha çok çekti. Ciğerlerinin bu meret yüzünden sıkıştığını fark ediyordu ama kalbinin sıkışması daha fazlaydı.
Aleyna başkası ile evlenmiş çocuk bile yapmıştı. Irmak ona anlatınca hangi duyguyu yaşadığını bilmiyordu.
Irmak bu akşam patavatsızlık yapsa da ne kadar iyi sır sakladığını bütün köy bilirdi. Ve sakladığı başka bir sır ise abisinin karısının kim olduğuydu.
Pusat balkonda boş boş oturmanın kimseye bir faydasının olmayacağını anlayınca ayağa kalktı. Duvar dibinde ki gemiyi görünce, gözünün uzun bir süre gemi görmek istemediğini fark etti.
Dolabından yırtık pantolonunu ve eski tişörtünü giyerek dışarıya çıktı. Siyah lastiklerini ayağına geçirerek aşağıya indi.
Eski ev dedikleri yerden eldiven ve bahçe belini alarak harmanın üstünde ki bahçeye çıktı, kendisine bakan Asiye'den habersiz.
Eldivenleri eline takarak, kırmızı kravatlı adama neler yapacağını düşünerek yondu otları.
Asiye otları temizleyen adama bakarken şaşkın bir şekil de "Bütün sinirini o otlardan mı çıkartacak yani?" diyivermişti.
"Adamı arayıp özür diliyor bir de bak bak bak. Özür dilenecek bir şey olsaydı ben adama vurur muydum?" diye kendi kendine söylenerek otları temizlemeye devam etti Pusat.
Pusat otları temizledikten sonra yere oturarak sigarasını yakmıştı yine. Asiye saate bakınca altıya çeyrek olduğunu gördü. 'Bu adam iyice saçmaladı aç karnına sigara mı içilir?' diye düşünerek kendisine kahve yapmaya gitti.
Pusat'a da yapmak istese de annesini terslediği aklına gelince vazgeçmişti.
Eski yerine geri gelince Pusat'ın büyük bir efor sarf ederek elinde ki alet ile toprağı ters düz ettiğini fark etti.
Pusat cebinden telefonu çıkartarak saate baktı. Yorulmuştu ara vermek maksatlı hayvanların yanına gitmeye karar vermişti.
Önce tavukların suyunu doldurarak kümesin kapısını açtı. Tavuklar onun yanında ötmeye başlarken, elinde ki buğdaydan etrafa atması ile tavuklar dağılmıştı. Eline buğday alarak yere çömeldi. Yanına gelen 2-3 tavuk avucundan yerken, balkondan gülerek izleyen Asiye "Köylü" demişti kendi kendine.
İnekleri ve koyunları da yedirdikten sonra koyunları dışarıya çıkartarak kendisi bahçeye geri girmişti.
Bellemeye kaldığı yerden devam ederken, elin de çay ile Irmak gelmişti. Irmak'ın geldiğini gören Asiye dayanamayıp kendini balkona atmıştı.
Etrafta tavukların sesinden başka bir ses olmadığı için belki de duyabilirdi. "Üf İlkim ya ne yapıyorsun kızım sen kendine gel" dese de yine içinde ki sese kulak verip balkonda yere oturmuştu.
"Çay getirdim içine tomurcuk da attım sen seversin" diyerek abisine yaklaştı Irmak. "Dün yanımdan kaçıyordun bugün geliyorsun" dedi Pusat ciddiyetle.
Irmak tepsiyi yere bırakarak abisinin yanına oturdu. "Akşam lüzumsuz konuşup kalp kırmıştım ayrıca okulun önün de sana da yakalanmıştım. Dün gece ise Asiye abladan özür diledim. Biliyorum özürün bir mazereti yok, laf ağızdan çıkmıştı bir kere ayrıca merak etme Efe mevzusu da tamamen kapandı" diyerek Pusat'a baktı.
Pusat dalga geçer bir sesle "Seviyordun" deyince Irmak hiç düşünmeden, "Abimden önemli değil" demişti.
Halbu ki daha 17 yaşında olsa da Efe'ye dedikleri ile kalbine kıymık parçaları çoktan batmıştı.
Pusat sevdandan anlardı bir zamanlar onun da sevdası olmuştu. Adı gibi Sevda olmuştu.
Pusat kardeşini kolunun altına alarak saçlarından öptü. Gülerek "Bir daha yakalarsam döverim ona göre" diyerek onayı vermişti bile kardeşlerinin üzülmesine dayanamazdı o.
Irmak sevinçle abisine sarılırken, Asiye duyduklarından sonra hemen içeriye girdi. "Aferin İlkim resmen birisini dinledin ya özel konuşsalardı ya duymaman gereken bir şey duysaydın o zaman ne yapacaktın" diye kendi kendini azarlarken, valizinden bilgisayarını çıkarttı.
Pusat çayını içerken "Nehir nasıl var mı bir şeyler?" diye sordu. "Cesur abinin döneceğine inanıyor hâlâ" dedi Irmak.
"Abi, sen inanıyor musun gerçekten Cesur abinin terörist olduğuna" diye sordu Irmak.
Pusat hayır anlamın da kafa sallayınca, "Ben de inanmıyorum ama o bildirgeyi nasıl okuduğunu da hala aklım almıyor" deyince bu sefer Pusat bildiği gerçek ile yine susmuştu.
Cesur, adı gibi davranıp vatanı için evini, ailesini en önemlisi sevdiği kadını bırakıp dağa çıkmıştı.
Pusat'a ve Mehmet beye her şeyi anlatarak en sonun da 'Olur da Nehir beni unutursa bir başkası olursa ya da durum ne olursa olsun Nehir'e hiç bir şey anlatmayacaksınız' diyerek Pusat ve Mehmet beye yemin verdirmişti.
"Bu konuları konuşmak bize düşmez Irmak eminim ki Nehir'i de mutlu edecek birisi çıkar" diyerek konuyu kapatmaya çalışsa da Irmak ayağa kalkarak "3 yıldır öyle birisinin olmayacağını sen de ben de hatta bütün köy biliyor abi. Ben inanıyorum Cesur abi gelecek" diyerek eve geri dönmüştü.
Ev ahalisi yavaş yavaş kalkarken Fatma hanım Asiye için kuymak yapmaya karar vererek eski eve geçti. Ocaklıkta ateşi yakarken Lodos gelmişti yanına.
"Nene bende yiyeceğim dimi Toprak amcam yemeyeceksin dedi" diyerek amcasını şikayet ederken Toprak'da gülerek geldi.
Fatma hanım elinde ki çalı parçası ile Toprak'a vurarak "Bak nenesi dövdüm ben amcani" diyerek Lodos'u sakinleştirmişti.
Emine yukarıya çıkarak Asiye'yi aşağıya çağırmıştı. 'Eğer gelmezsen babamı yollarım' demeyi de ihmal etmemişti.
Rüzgar bahçede ki kardeşinin yanına gitti. "Bundan sonra böylemi olacağız" diye sorunca Pusat işine devam ederken, "Olmayız abim niye olalım" demişti. Şuan abisine trip atmak sadece evin huzurunu bozardı.
Çünkü fırtına çoktan kopmuş, deniz taşmış idi.
Ne demek istediğini Rüzgar açıkça anlamıştı. Bunun anlamı 'Ben artık yokum bütün işler sende olduğu için kavga etmeyiz' demekti.
"Sen olmadan yapamam" demişti Rüzgar hiç düşünmeden. Başkası ya da Pusat böyle konularda gurur yapsa da Rüzgar ailesi için her şeyi yapardı.
"Rüzgar Gürmanoğlu herşeyin üstesinden gelir abi" deyince Rüzgar kafa sallayarak "Rüzgar Gürmanoğlu kardeşleri olmadan hiç bi bok yapamaz" diyerek sinirle çıktı bahçeden.
Pusat kendi kendine sinirlenen abisinin peşinden gülmemek için kendisini sıkarken arkasından bağırdı, "La nolii"
Rüzgar cevap vermedi. Mustafa beyde, pencereden iki oğluna gülerek baktı.
Belleme işi biterken Fatma hanım "Hayden sofraya" diye bağırdı. Herkes masaya dizilirken, Asiye'de evden çıkmıştı aşağıya inerken Pusat mardivenlerden yukarıya çıkıyordu.
"Günaydın" deyince Pusat'da "Günaydın" diyerek merdivenleri çıkmayı devam etti. 'Dün gece emaneti az daha öldürüyordum' diye düşünmeden edemiyordu Pusat bir türlü.
Asiye zile basınca bu sefer Lodos açmıştı kapıyı. Asiye'yi görünce "Annee kapıda bir kız var halamlardan daha güzel" diye bağırınca Asiye gülmüştü.
"Yer cücesine bak" diyerek kafasına hafifçe vurdu Irmak, "Kız değil abla diyeceksin tamam mı? Lütfen babanlar gibi olma" diyerek Lodos'u azarlamış alttan alttan abilerine söz etmişti.
"Günaydın, buyur" diyerek Asiye'yi içeriye davet etti Irmak. Asiye'de gülerek "Günaydın" diyerek içeriye geçti.
Herkes ikinci bir şansı hak ederdi. Irmak gibi. Asiye, Aleyna ve Yankı gibi değildi. Hemen kin güdemez, bir kuru güle güzel söze tav olurdu.
Herkese günaydın dedikten sonra üçlü koltukta ki Rüzgar'ın yanına oturdu.
Rüzgar'ın kucağında ki Lodos Asiye ve babasının arasına oturarak "Merhaba biz tanışmadık ben Lodos" diyince Asiye gülerek "Memnun oldum ben de İlkim" dedi.
Lodos, Asiye'ye bakarak "Çok güzel ismin var benimle evlenmek ister misin?" diye sorunca herkes gülmüştü tek bir kişi hariç. İçeriye yeni giren Pusat sadece bakıyordu.
"Üzgünüm ama sen benim yeğenlerim yaşındasın galiba evlenemeyiz" dedi. Lodos, üzgünce Asiye'nin kucağına oturarak "Yeğenlerin mi var kaç tane. Onlar da senin gibi güzel mi?" diye sordu.
"2 tane ikiside 5 yaşında" diyince Lodos "Aa benle yaşıtlar onlar yukarda mı hadi çağır da oyun oynayalım isimleri ne? Kız var mı? Senin gibi güzel mı?" diye heyecanla sormuştu, kendine arkadaş çıktığı için seviniyordu.
"Lan oğlum sen kime benzedin be. Ne bu kız merağı. Hayır amcanlar da öyle değil ki onlara benzedin diyeyim" diye oğlunu azarlayan Rüzgar'a cevabı annesi Ayşe hanım vermişti.
"Babasına çekmiştir. Unutmadık Helin'leri Pelin'leri" diyince iki kişi hariç herkes gülmüştü. Emine öldürücü bakışlar ile kocası Rüzgar'a bakmayı ihmal etmemişti.
"Ee gızım ne bagaysın uşaktık da o zaman" diye kendini savundu Rüzgar. Emine hamileliğin vermiş olduğu hisler ile, "Sen uşaktın da Pusat'la Toprak uşak değil miydi? Sus bana açıklama yapma!" diyerek oğluna döndü. "Eğer babana benzersen, babana yapamadıklarımı sana yapar, dedenin kuş tüfeğiyle vururum seni" demişti.
Bu dediğinin şaka olduğunu herkes anlamış. Hatta Lodos çok gülmekten, Asiye'nin kucağına doğru yatmıştı.
"Ee şimdi nerdeler çocuklar? Neden gelmediler?" diye sorusunu yeniledi Lodos.
"Burada değiller bir tanesi İzmir'de yaşıyor diğeri Rusya'da. İsimleri de Eymen ve Lotus" deyince Lodos hayal kırıklığı ile baktı.
"Ya neden burada değiller ki? Hem bak onun da ismi Lodos'muş" deyince Asiye gülerek "Lodos değil Lotus" dedi.
Emine, Asiye'ye bakarak "Güzel isimmiş Rüzgar biz de bebeğimizin adını Lotus koyalım mı?" diye sorunca, Rüzgar "La havle biz dün ne dedik Deniz demedik mi?" diyince Emine, Rüzgar'ın gözlerine bakmaya başladı. Bu bakış 'Konuşma istersen zaten suçlusun' bakışıydı.
"Rüzgar abi merak etme koyamazsınız zaten Türkiye'de annesi ve babası Türk ise yabancı isim koyulması yasak" deyince Emine bu sefer "Kız sen yabancı mısın?" diye sordu.
Asiye, "Emine abla Allah aşkına Asiye isminin neresi yabancı bildiğin Türk ismi. Kardeşimin eşi Rus o yüzden adı Lotus" dedi gülerek.
"Ay ben nerden bileyim aa üstelik kız Rus'u nerden buldu gerçi Rus kızları da güzeldir kardeşini de dün gördük maşAllah" deyince, Rüzgar boğazını temizlemişti.
Emine 'Kısasa kısas' gibisinden Rüzgar'ın gözlerine baktı.
"Yunanistan da tanıştılar kardeşim o zaman Türkiye-Yunanistan büyük elçisiydi. O zaman yeniydi tabi tam elçi de sayılmazdı. Alina'nın da babası Rusya-Yunanistan büyük elçisiydi. Davetlerde falan tanışıp kaynaşmışlar. Sonra kardeşim modern bir şekil de kaçırdı" deyince, Nehir "Ay çok romantikti ya" dedi.
Toprak, Nehir'e bakarak "Sen nerden biliyorsun?" deyince Nehir "Bende vardım çünkü. Alina'nın babası 'Müslümanla aile olmam' deyince Alina 'Evinde bir müslüman da istemezsin o zaman' diyerek kelime-i şehadet getirmişti. Halbu ki Yankı ona bir şey de demiyordu ki hatta Pazar günleri beraber kiliseye gittikleri de oluyordu" diye konuyu kısaca anlatmıştı.
Toprak babasına bakarak, "Hani biz bunu okumaya yollamıştık. Rusya'dan kız kaçırıyormuş" deyince Mehemt bey kendinden ve kızından emin bir şekil de, "Gittiğinden haberim var Toprak. Ayrıca seni de okumaya yolladık ama evlenip dönmüştün" dedi ığneleme yaparak.
Asiye şaşkınlık ile Toprak'a bakarak "Sen evli misin?" diye sormuştu. Irmak düşündü 'Şimdi bu tepkiyi veren kız abisinin kuzeni ile evli olduğunu bilse nasıl bir tepki verirdi. Hele Yankı'yı düşünmek bile istemediğini fark etti.'
"Sonra anlatırım ben sana sen şey yapma ya" diyerek konuyu bir nevi kapatmıştı Toprak.
"İlkim'ciğim biliyor musun benim babam da annemi kaçırmış" dedi Lodos, Asiye'nin saçları ile oynarken.
"Öyle mi?" diyerek Emine'ye baktı Asiye. "Benim için ölüyordu bile kızım" dedi Emine gururla.
Toprak gülerek "Aynen Pusat abim yetişemeseydi mermiye kafa atacaktı" deyince Irmak gülmeye başlayarak "Abi Allah için bir taklit etsene" dedi. Toprak "Hemen" diyerek ayağa kalktı.
Göğsünü kabartarak hiddetle kapı açar gibi ellerini iki yana savurdu. "Selamın Aleyküm bizim bir emanet varmış" diyerek öne doğru geldi. "Neyse işte bizim çocuklar etrafı sardı tabi herkes silahlı Pusat abim Rüzgar abimi ayağa kaldırdı. Ama o an görsen Asiye, sanki Pusat abim abi gibiydi. Sonra Pusat abim, Emine yengenin babasına baktı" diyerek burnunu çekti, Pusat'ı taklit etmeye devam ederek, "Haşmet ağa ya hasım olacağız ya da hısım" diyerek gülmeye başladı.
Asiye kelimelerin anlamlarını bilmediği için tepkisizce bakarken, Pusat karşısında gülenlere normal bir şekil de bakarak "Sabah sabah gülmekten gırıldık bayıldık haydi sofraya" diyerek kendince azarlayarak, önünde ki salatalıktan yedi.
Herkes sofraya otururken Emine bilerek Asiye'yi Pusat'ın yanına oturtmuştu. O da Aleyna gibi düşünüyordu çünkü.
Asiye, Pusat'a bakarak "Hısım ne hasım ne?" diye sordu. Pusat ağzında ki zeytin çivitini çıkararak masaya bırakırken Asiye'ye yanıt vermişti "Hısım dost hasım düşman"
Asiye şimdi anlamıştı, yani Pusat 'Ya dost olacağız ya da düşman olacağız' demişti. "Peki onlar neyi seçti?" diye heycanla sorunca Pusat, elinde ki çayı masaya bırakarak, "Hasım olmayı" diye cevap verdi.
Asiye, anladım maksadıyla başını aşağı yukarı salladı.
Ayşe hanım, kuymağı ortaya bırakınca, Pusat elinde ki ekmeği banacakken, Nehir çatalı abisinin eline batırdı.
"Ahh la gızım nabaysın" diye sordu kaşlarını çatarak. Nehir, Asiye'yi gösterek "Misafir var görmüyor musun? Önünde ki tabağa koysana" diye kızgınca cevap verdi.
"Gızım onun neresi misafir. Evden sayılır o" diye karşılık verince Pusat, Emine sevinçle "He evden sayılır" diye Pusat'ı destekledi.
Pusat elinde ki ekmeğe bal sürerken, Nehir'e "Asiye 6 ay bizle kalacak ama misafir. Yengemler bir hafta kalmaya geliyorda hemen mutfak sırasına sokmuyor musunuz siz?" diye sordu gülerek.
"Uuu laflara bak. Allah kuru iftiradan saklasın. Bu nasıl bir yalandır, biz sadece yardımlaşıyoruz" diye kendini savundu Nehir.
"Yok valla ben yalan söyleyemem. Tabi toplayacaklar sırf Gül'ler hizmet etmiyorlar diye buraya geliyor. Tamam kardeşim misafirsin ama kalk bir iş yap. Her şey devletten beklenmez. Bence az bile yapıyoruz" diyerek salatalığı ağzına attı Irmak.
Asiye Irmak'ın açık sözlülüğü ile tekrar hayrete düşerken, ev halkı artık buna alışıktı.
"Güzelim bu açık sözlülüğün bir gün, başına dert açacak bir gün biliyorsun değil mi?" diye sorunca Irmak omuz silkerek, "Yalan söylemek alerji yapıyor bende abiciğim" demişti.
Yemeğin başlaması ile ortak karara varılmış, herkese kuymak dağıtıldıktan sonra, kalan sahanla beraber Pusat'ın önüne geçmişti.
Asiye çatalı ile yerken, Pusat "Bak bak hallere bak gızım İzmir'de değilsin ha Trabzon'dasın şunu ekmekle yesene" diye Asiye'ye takılmıştı.
"Yiyorum ya" diyerek çatala aldığı parçayı ekmeğin üstüne koymuştu Asiye. Pusat, "Öyle değil bak bi kere göstereceğim ona göre" diyerek eline ekmek alarak, sahanın kenarından aldı.
"Yap bakayım" diyerek Asiye'ye bakınca, Asiye "Ama o zaman elim değer" dedi.
"Sabunla su var Allah'a şükür yıkarsın. Al ye" diyerek elinde ki ekmeği Asiye'nin ağzına sokmuştu.
Herkes şaşkınlık ile Pusat'a bakmıştı. Karadeniz'in asi oğlu elleri ile Ege'nin İncisini yedirmişti.
Nehir, yanında ki yengesine, "Ben doğru mu gördüm?" diye fısıldayarak sorunca Emine, "Allah bir yastıkta kocatsın demişti" fısıldayarak.
Yemeğin ilerleyen dakikaların da, Fatma hanım Pusat'a bakarak, "La uşak beni ne zaman götüreceksin yaylaya da duramayrım burda?" diye sinirle sormuştu.
"Nene gomar çiçekleri daha açmadı da açsın getirecem ben seni" diye yanıt verdi Pusat.
Asiye tekrar Pusat'a eğilerek, "Gomar çiçeği ne demek?" diye sordu.
"Mor çiçekli orman gülü. Bizim burda 'Gomar çiçeği' diye geçiyor. O çiçek açınca yaylaya çıkılır" diye açıklama yaparak ayağa kalktı.
"Evet yedik içtik ellerinize sağlık hanımlar. Geldik en güzel yere. Ben şimdi bahçeyi bitiyorum. Abi sende Toprak'la beraber evin arkasında ki tarlayı temizlemeye başlarsın, ben bitirince gelirim yanınıza..." tam itiraz etmek isteyen Toprak'a bakarak "... işinin olmadığını biliyorum bugün bu iş bitecek" diyerek babasına döndü.
"Baba, sende saat üç dört gibi bi demlik çayla gelirsin işte" diyerek planı kurmuştu bile. Hanımlara dönen Pusat, "Siz de bugün bütün işlerinizi halledin, yarın hep beraber Aposan dayının yerine gideceğiz itiraz falan duymak istemiyorum" diyerek evden çıkmıştı.
"Şu çocuğa öğretemedim Aposan değil Abdullah Hasan" diye peşinden bağırmıştı Mehmet bey.
Asiye, bu sefer Toprak'a "O yerde ne var?" diye sorunca Toprak "Fındılık" demişti.
Asiye bir çok şeyi bilmediğini fark etsede, bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıptır formatı ile yürüyerek "O ne?" diye sormuştu.
Toprak gülerek, "Şöyle söyleyeyim Fındık bahçesi" diye cevap vermişti.
Asiye anladım gibisinden başını sallayarak geri çekildi.
Erkekler gittikten sonra hanımlar evi toplarken, Nehir ne kadar bırak desede Asiye mutfağı toplamakta Irmak'a yardımcı olmaktan geri kalmamıştı.
Asiye son kez tezgahı sildiği bezi yıkayıp yerine asarken Irmak, Asiye'nin yanına gitti.
"Beni utandırdığın için teşekkürler" demişti Irmak gülerek. Bir çok kişi bunu kabullenmezdi ama Irmak tam aksine çok mutlu olmuştu.
Asiye şaşırarak tepki vermezken, Irmak yanından ayrılmıştı.
Kendi evine çıkan Asiye etrafı çektikten sonra, kendine yeni bebekler bakmaya karar vererek bilgisayarını alarak balkona çıktı.
Fransa moda haftasına tabi ki gidecekti ama öncesinde yeni modelleri görmeli ona göre hazırlık yapmalıydı.
Sandalyeye oturan Asiye'nin gözü bilgisayarından çok bahçe de olan Pusat'a kayıyordu.
Yanlış düşüncelere kapılmak istemiyordu. Kapılmakta saçmalık olurdu ona göre.
Başını kaldıran Pusat, Asiye ile göz göze gelmişti. Asiye gözlerini çekmek yerine cesurca bakmaya devam etmişti.
Pusat, kendisine bakan yeşil gözlere kapılmaya niyetli değildi bu sefer. Bir kere o hatayı yapmıştı. Canından çok sevmişti, sonuç neydi? Koca bir hiç.
Kadın, yeşil gözlere bakarken ilk defa böyle duygular hissetmişti. Adam ise yeminini aklına getirerek, bu sefer bir çift yeşil göze tav olmayacağını kendine hatırlatmıştı.
Bu savaşı Asiye'nin umut vaat eden yeşil gözlerimi mi kazanacaktı yoksa Pusat'ın yeşil gözlere olan kini ve nefreti mi?