Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
Trabzon Beyefendisi VIII Kaderin En Büyük Kazası - Sözümoki
12 Mart 2024, Salı 09:29 · 138 Okunma

Trabzon Beyefendisi VIII- "Kaderin En Büyük Kazası"

Pusat sinirle kendi evinin kapısına açtıktan sonra, Irmak'ı da ece sokmuştu. "Ne o yok bebek yok düğün falan. Kızım sen neler diyorsun" diye çıkışmıştı.

Irmak masanın önünde ki koltuğa otururken, "Ne var yani süreci hızlandırdım" demişti.

"Irmak bak yeminle elim de kalacaksın ha. Babaannemi de katmışsın işin içine" deyince, Irmak abisine baktı.

"Cidden anlamadın mı?" diye sordu. Pusat masanın başında ki koltuğuna otururken, "Neyi?" diye sormuştu.

"Abi benim kolum çıkınca kim takıyordu?" diye sorunca, Pusat "Babaannem" demişti.

"E yuh abi. Babaannem sizi başbaşa bıraksın diye hastaneye yolladı hala anlamadın mı?" diye sordu.

Pusat şimdi gerçekleri daha iyi görüyordu. Eski toprak Fatma hanım onu Asiye ile görmek istiyordu.

"Olmaz o iş kızım. Hem o kızın sevgilisi var" deyince, Irmak gülerek "Ha olmasa olurdu yani" deyince Pusat kollarını masanın üstüne koyarak, "Akşam akşam dayak isteme" demişti.

Irmak tırnaklarına bakarak, "Merak etme sevgilisi falan yok. Çevresinde ki tek erkek Yankı abi" demişti.

Pusat ayağa kalkarak çay koymak için mutfağa giderken olduğu yerde dönerek, "Sen nerden biliyorsun" demişti.

Irmak telefonunu çıkartarak, "Stalk yaptım. Asiye ablanın tek aşkı, markalar. Mesela en son, Oscar De La Renta'dan bir küpe almış ben ona o parayı hayatta vermezdim. Tabi yargılamıyorum zevk meselesi" demişti.

Pusat, cevap vermeden mutfağa geçti. Ne yapıp edip Asiye ile konuşmalıydı.

Alt katta Asiye sinirle banyo derzerlerini ovarken kendi kendine konuşuyordu. "Ben nişanlısıyım diyor bir de. Hayır gerizekalı madem nişanlın var, bana neden umut veriyorsun?"

Elinde ki çamaşır suyunun kutusunu, duşakabinin yanına fırlatarak, "Ne umudu Asiye ya ne umudu? Kendin gelin güve oldun" diyerek yere oturdu.

"Ben kendime Asiye'mi dedim? Kendine gel İlkim ya, kendine gel kızım sen buralara ait değilsin" demişti.

O buralara ait değildi ya da ait olmadığına inanmak istiyordu. Peki kader buna razı mıydı?

Irmak ayağa kalkarak, "Yemek yemeden çay içmen ne kadar doğru sence?" diye sordu.

Pusat, çay bardağına attığı şekeri karıştırırken, "Dedi sabah tarla bellerken bana çay getiren kız" diye karşılık vermişti.

"Abi ne yapacaksın bu Sevda işini? Ya kıza, Asiye ablamı karın gibi gösterdik, yine kalktı nişanlısıyım dedi. Ne zannediyor bu 8 yıldır onu beklediğini falan mı?" diye sorarak dehşetle abisine döndü.

İşaret parmağını kaldırarak, "Beklemedin değil mi abi?" diye sorunca, Pusat parmağını vurarak, "Sen bana hesap mı soruyorsun?" diye azarlamıştı.

Masanın başına oturan Pusat, "Bekledim" demişti.

Irmak, nefes vererek önünde ki koltuğa oturdu. Abisi unutmamış mıydı Sevda'yı? Bu gece ki herşey boşuna mıydı? En önemlisi Asiye'yi bir hiç uğruna mı heba etmişti?

"Abi bu kız değil miydi biz battık diye köyün meydanın da yüzüğü sana fırlatan? Bu kız değil miydi 'Senin paran benim ojemi bile almaz' diyen? Ya sen ne ara unuttun bunları" diyerek ayağa kalktı Irmak.

Pusat, kardeşine hiç bir şey diyememişti yaşananlar dün gibi aklındaydı.

Pusat morali bozuk bir şekil de mahalle bakkalının önün de dururken gelmişti ceylan gözlüsü. "Aşkım" diyerek sarılmıştı Sevda. Evlenmelerine çok az kalmıştı.

"Sevda'm bir şey diyeceğim ben sana" deyince, Sevda "Pusat yoksa istediğim gelinliği almadın mı?" diye sormuştu sitemle.

"Alamadım" diye cevapladı Pusat, konuyu uzatmayacaktı. Direk anlatacaktı. Sevda ayağa kalkarak, sesini yükseltti.

"Ne demek alamadım? Eğer bana o gelinliği almazsan gelinin olmayacağım" deyince, Pusat birden "Sevda battık" demişti.

Sevda duydukları ile şaşkına dönerken, "Ne demek battık?" diye sormuştu.

Pusat, "Girdiğimiz ihalenin parasını ödeyemedik. Gemilere haciz gel-" diye açıklama yaparken, Sevda önüne geçerek, "Bir de açıklama yapıyor ya. Pusat senin paran benim ojemi bile almaz" diyerek parmağında ki yüzüğü çıkartarak Pusat'a atmıştı.

"Al bunu bozdurup bayram da üstüne bir şey alırsın. Bundan sonra Sevda ve Pusat diye bir şey yok" diyerek geldiği gibi gitmişti.

Pusat o an anlamıştı, Sevda onu kendi olduğu için sevmemişti parası olduğu için sevmişti.

Gecesini gündüzüne katarak çalışmıştı, önce gemilerde ki hacizleri kaldırmıştı sonra abisi ile başka şehirlere tersaneler kurmuşlardı, yeni ortaklar ile yeni işler yapmışlardı.

Pusat, Irmak'a bakarak, "Neden bekledim biliyor musun? Gelecekti. Geldide. Sevda'nın tek derdi, para Irmak. Çok para çok şöhret demek ona göre. Gelecekti ve başardığımı görecekti" diyerek durdu.

Irmak, "Ama" deyince Pusat çöp kutusunda ki gemiye bakarak, "Asiye geldi" demişti.

Asiye, Sevda gibi değildi bunu Pusat'da çok iyi biliyordu.

"Peki Asiye abla ile nasıl konuşacaksın?" diye soran Irmak'ı ayağa kaldırdı. "Orası ben de. Hadi doğru eve git sabah erken kalkacağız" diyerek kibarca Irmak'ı kovmuştu.

Çöp kutusunu alarak çalışma masasına boşalttı. Kırık gemi parçalarına bakarak, "Beni Asiye'ye siz getireceksiniz" diyerek yerine oturdu. 'Gemiyi yaparsam iddiayı kazanırım ve Asiye ile konuşurum' diye düşünerek içerden gerekli malzemeleri alarak işe koyulmuştu.

Uçaktan inen Aleyna, Ayfer'e bakarak "Hava soğuk değil mi? Eymen'e içinden hırkamı giydirsem mi?" diye sormuştu.

Ayfer, "Hasta olur giydirme şimdi arabaya bineceğiz zaten" diyerek uyuyan Duru bebeğin puset cibinliğini kapattı.

Şeyma, "Aley doğru gittiğimize emin misin?" diye sordu. Aleyna karıştırdığını biliyordu ama şuan demek pek doğru olmazdı.

"Gidiyoruz işte içkici" diyerek, bir taraftan da Asiye'ye konum ile mesaj atmıştı, 'Gel beni al' diye.

Telefonuna gelen bildirim sesi ile Asiye kontrol edince, "Allah Allah" diyerek attığı konuma baktı. Trabzon'daydı.

Evinden çıkarak aşağı kata Toprak'ın yanına inerken Irmak'ı gördü. Irmak, Asiye'yi görünce ne yapacağını şaşırmıştı.

Asiye hiç bozuntuya vermeden, "Irmak bu konumu biliyor musun?" diye sormuştu.

'Acaba Asiye abla hiç mi anlamamış yoksa umursamıyor mu?' diye düşündükten sonra Asiye'nin telefonuna baktı.

"Evet biliyorum karşı köy senin düştüğün yer, Gulle. Neden sordun?" diye sorunca Asiye, Allah Allah Aleyna bana oranın konumunu attı gel beni al diye" karşılık vermişti.

Irmak bir şey demezken Asiye aşağıya Toprak'ın katına indi. Irmak'da Toprak'ın yanına gelmişti.

"Hanımlar hayırdır? Bu arada geçmiş olsun Asiye tez ayaklanmışsın" diyerek kolunu kapıya yasladı.

"Saol Toprak bir şey yok devamlı olan bir şey. Acaba arabanı alabilir miyim?" diye sorunca Toprak, Irmak'a baktı.

Asiye açıklama gereği duyarak, "Kuzenim, başımın belası gelmiş yine. Ama yolu karıştırmış gel beni al diyor karşı ki köydeymiş" deyince Toprak'ın yüzünde ki aydınlanma belliydi. Aleyna gelmişti. Bir an için 'Acaba başka kuzeni mi?' diye düşünse de böyle olmasını istemiyordu.

"Tamam gidip alalım" diyen Toprak'ı, Asiye durdurmuştu. "Senin gelmene gerek yok Toprak ben giderim arabanı verir misin?"

"Nasıl gidersin saat kaç senin haberin var mı?" diye çıkıştı Toprak. Asiye, Toprak'tan böyle bir şey beklemediği için "Saat daha dokuz. Kendim gidebilirim" demişti.

Toprak kapısını kapatırken, "Saat kışın dokuzu" demişti. Asiye cevap verecekken Irmak tartışmanın uzayacağını anlayarak, "Şuan kışta değiliz Sonbahardayız..." diyerek Asiye'ye döner.

"... abla burası Trabzon biliyorsun burda bu saatte kızlar tek başına çıkmaz. Abimle gitsen olmaz mı?" diye sordu.

Asiye nefes vererek kafa sallayınca, Toprak ileri gelerek "Çok geri kafalı bir hareket değil mi? Ama işte doğuya kalıyoruz ve eskilere anlatamıyorsun. Ayrıca milletin de ağzı torba değil ki büzelim" diyerek Irmak'ı kolunun altına aldı.

Bunun anlamı sende bizle geliyorsun demekti. Arabaya geldiklerin de Asiye'de arkaya Irmak'ın yanına oturmuştu. Sinirliydi Toprak'a.

Aslında içinde ki duygu çok başka kişiyeydi ama o da bilmiyordu. Bu duygu kırgınlık mıydı yoksa kızgınlık mı?

Asiye de fark etmişti artık bir çok sorunun cevabını kendinde bulamıyordu. Nereye baksa cevap olarak Trabzon Beyefendisi'ni görüyordu. Bu kadar kısa zaman da ona bu tarz duygular beslemesi doğru muydu?

Başını arkaya atan Pusat, bahçede ki hareketliliği görünce koltuğu ile dönerek camın önüne gitti.

"Ah be memleket gözlü bir dinlesen ya. Gerçi suç bende niye konuşturuyorsam" diyerek kafasını tekrar geriye attı. "Allah'ım ben doğru yolu bulamıyor. Sen bana yardım et"

"Senin kaderin belli deli uşak, Allah seni sınav edi" Fatma hanımın sesini duyan Pusat arkasını dönerek, "Babaanne sen ne zaman geldin" diyerek ayağa kalktı.

"Uuu istemisan gidim" diyen babaannesine gülen Pusat kendi yatağına oturttu. "Bu gece yaptıklarını unutmadım Fatma Sultan" derken tek kaşını da havaya kaldırmıştı.

Fatma hanım cevap vermeden susmuştu. Kocasına benzeyen torununa bakarken sağ elini kaldırarak, Pusat'ın yanağına koydu. Pusat, babaannesinin elini öptü.

"Deden de senin gibiydi. Deliydi" diyerek gözlerini kaçırdı Fatma babaanne. Pusat güldü severdi dedesine benzetilmeyi.

"Benum bubam beni dedene vermeyince gaçırdı beni. Tabi ben de onun ailesine uygun değildum ya dedenun bubası da beni istemedi. Geri gitsem adım çıkardı o zaman boyle değildi" diyerek burnunu çekti.

Pusat, babaannesine bakarak onu göğsüne çekmişti. "Deden benim için ailesini karşisina aldi. Tek göz bir odada yaşaydık, tabi o zaman boyle değulduk. Bilisin da benim gelinluğu mi?" diye sordu gülerek.

"Bilirim babaannem en güzel gelinlik o sen diktin ya onu" deyince Fatma babaanne, "He ben diktim. Deden hep derdi 'Seni gelun edemedum' diye bende o gün dikmiştim onu. Deden o ara bir telkari ustasının yaninda çalişidi.

Bi gece ben gelunluğimi giydim dedeni beklirim. O gün de ebeye gitmişim babana gebe olduğumi ögrendum. Neysa deden geldu eve, haboyle derin derin baktı..." Fatma hanımın gözleri uzaklara eskiye dalmıştı.

Tıpkı Pusat'ın aklının, Asiye de kalması gibi.

"Gelun olmuşsun dedi bende 'He damatta yeni geldu' deyince cebinden ahan da habu yüzüğü çıkardı" diyerek yüzüğü, Pusat'ın avcuna koydu.

"O zaman bunlar sevilidi tabi yoktu ki alacalı bulacalı yüzük. Habunu da kalan malzemelerden yapmış. Ben artık dedenin yanına gideceğum..." diye konuşan Fatma babaanneyi susturmuştu Pusat.

"Babaanne ne diyorsun sen! Deme böyle şeyler duymayayım bir daha" demişti. Ölüm lafını bile kaldıramazdı Pusat.

Fatma hanım, Pusat'a "La uşak sus da beni dinle. Yeter da bu dünyaya gazık mı çakayım zamanım gelince gideceğim.

"Ben bu yüzüğü 60 sene sakladım sende oyle birine tak ki uşak 60 sene de o saklasın" demişti.

Pusat babaannesinin dizine yatarak, "Babaanne biliyor musun ben bugün ne dedim?" diye sorunca babaannesi, "Ne dedin nenesi gurban" deyince, Pusat babaannesinin dizine öperek cevaplamıştı sorusunu.

"Bir yel esse de kokusu gelse" demişti. Dedesi öldükten sonra babaannesi hep böyle demişti. "Gelir oğlum gelir, kaderine küsme uşak sakın küsme, gelen Allah'tan gelir gelen sınavdur. Birilerini alur sınav eder sabredersun için yana yana sabredersun birisini verir şükredersun" dedi Pusat'ın saçlarını okşarken.

Pusat diklenerek, "Ben anlayrum seni sen gocani özlemişsun gel bakayum beraber yatalum" diyerek yatağı açtı. Gülmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Kalbi kendisine ağırlık ediyordu.

Babaannesi yattıktan sonra yanına yattı. Babaannesinin göğsüne sığındı yine küçük bir çocuk gibi. Babaannesinin kelimeli şehadet getirdiğini duydu. Kendisi de tekrarlamıştı.

Pusat kaderin neler getireceğinden habersiz babaannesi ile uyurken, Irmak arabanın camından bakarak, "Şu araba mı abla?" diye sormuştu.

"Bilmiyorum ki" diyince Toprak arabayı durdurmuştu. Asiye aşağıya inerek, arabanın camını tıklattı.

Kapıyı açıp aşağıya inen Aleyna, "Nerdesin be totom dondu" deyince Asiye şaşkınlık ile Aleyna'ya ve arabadakilere bakmıştı.

"Sizin burada ne işiniz var?" diye sorunca Şeyma "Geri gidelim istemiyor bizi" demişti. "Saçmalama gel buraya" diyen Asiye gülerek Şeyma'ya sarılmıştı.

"Gelmiş senin ki" diyen Irmak'ı kolunun altına alan Toprak, "Nerden benim ki oldu?" demişti.

"Abi yapma gözünü seveyim bakışlarından belli" deyince Toprak cevap vermedi.

"Merhaba" diyen Ayfer'e Toprak, "Hoşgeldiniz" diyerek gülmüştü. Asiye'ye dönen Toprak "Asiye sen yolu biliyorsun artık. Siz arabayla gidin biz Irmak'la yürüme geliriz" demişti.

Alina araya girerek, "Olmaz oyle şey" demişti. Irmak araya girerek, "Sen Alina olmalısın. Asiye ablam bu sabah anlattı" demişti. Bozuk Türkçe'sinden anlamıştı o olduğunu.

Alina kafa sallarken, Asiye "Alina haklı hep beraber gidelim" dedi. "Ayfer, Şeyma, Alina siz çocuklarla arkaya sıkışın ben Aleyna ile öne binerim. Ama Irmak açık da kaldı" deyince Toprak, "Merak etme onu ben bırakmam geri de sıkıştırırım bir yere" demişti.

Kızlar, arabaya binerken bagajdan aldığı çantaları kendi arabasının bagajına koydu Toprak. Aleyna kendi arabasını kapattıktan sonra Asiye'nin yanına oturdu.

Toprak arabaya oturduktan sonra ayakta kalan Irmak'a "Gel" demişti. Asiye şaşkınlık ile "Senin yanında mı oturacak?" derken Irmak el freninin üstüne doğru oturmuştu. "İlk defa oturmuyorum Asiye abla bir dakika. Hıh" diyerek bacağını da çekmişti.

"Hep ezdin ha" diye söylenen Toprak cebinden çıkardığı sigara paketini çakmaklığın yanına koydu. "İçme sende. Ezildiyse ezildi benden kıymetli mi?" diye sormuştu.

Toprak ters ters Irmak'a baktıktan sonra "Al şimdi goy onları çeyizine" demişti. Toprak, Pusat ve Rüzgar gibi olmadığı için Irmak rahatlıkla, "Efe sigara kullanmıyor. Kullanamaz da zaten" demişti.

Kontağı çalıştıran Toprak durarak ciddiyetle Irmak'a döndü. "Seni burda indiririm eve kadar yürütürüm. O Efe'yi de kerhaneye sokarım. Deli etme beni" deyince Irmak ağzına hayali fermuar çekmişti.

Irmak kafasını arkaya batarak, "Ne şanslısın Asiye abla, bir sürü kuzenin var" dedi gülerek. Asiye'de gülerek "Niye senin kuzenin yok mu?" diye sormuştu.

"Var da yok. Bizimkiler dünya malı için birbirine girmiş" diyerek Toprak'a baktı Irmak. Abilerinin vereceği tepkiler kimsenin hoşuna giden cinsten olmayabiliyordu.

"Ablacığım aileleriniz küs diye sizin de küsmeniz mi lazım?" diye sorduğun da Irmak cevap veremeden Toprak arabayı yavaşlatarak cevap vermişti.

"Belki de geçmiş de olan aile kavgaları bizim aramızdadır ha Asiye" diye sorarak önünde ki arabaya bakmıştı.

"Abi korkmalı mıyım?" diye soran Irmak'a, Toprak "Bu zamana kadar seni korkutacak bir şey yaptım mı?" diye sormuştu. Irmak kafasını hayır anlamın da sallarken, dışardan ses gelmişti.

"Toprak hadi ama dışarıya çık seni mi bekleyeceğim amca oğlu" demişti. Toprak telefonunu çıkartarak dışarda ki aramı aramıştı. Telefon açıldıktan sonra Toprak, "Kemal derdin benimle, araba da çocuk var çekil eve bırakıp geleyim" demişti.

Kemal yine bağırarak, "Beni ilgilendirmez çık gel, ben gelirsem daha kötü olur"

Toprak dikiz aynasından arkada uyuyan çocuklara baktıktan sonra Asiye ve Aleyna'ya bakmıştı. Kemal tekrar "Toprak dolu gel ben doluyum golbastı oynarız" diye bağırınca Toprak gülerek, "Ben horon oynarım amca oğlu" diyerek telefonu kapatmıştı.

"Evet hanımlar korkmanızı gerektirecek bir şey yok..." derken Irmak sözünü kesip, "Abimleri arayalım. Görmüyor musun seni tek sıkıştırmaya çalışıyor ve sende gidiyorsun" demişti.

Toprak, Irmak'a baktıktan sonra, eğilip torpido gözünden tek güvencesi olan silahını almıştı. "Toprak, Irmak haklı Rüzgar abiyi arayalım" diyen Asiye'ye kafasını hayır anlamın da sallamıştı. "Herşey benim yüzümden oldu Asiye bu yolda tekim" diyince Irmak "Bu sefer babamdan önce abim seni hastanelik edecek" deyince Toprak arabadan indi.

"Eğer dönüp arabaya bakarsam, geri dön Canavar Mustafa'nın kapısına git abimi ara gelip alsınlar sizi" diyip kapıyı kapatmıştı.

"Hay sana da, senin eski karına da, Gül'e de Allah akıl versin. Senin yapacağın evliliğe de ama babam dedi gidip alalım diye..." Irmak abisinin arkasından söylenirken Asiye lafını kesip "Toprak evli mi?" diye sormuştu.

"Karışık be abla" diyince, "Nasıl karışık?" diye sordu Ayfer.

"Ya abim bir gün geldi eve şehir dışındaydı. Amcamla babam da konuşmuştu arada ki düşmanlık bitsin diye Gül'ü abime gelin edeceklerdi. Tabi abim bunu duyunca fıttırdı. Sonra da dedi 'Ben evliyim zaten' tabi babam bunu eşek sudan gelinceye kadar dövdü ama fayda etmedi kalktı yine İstanbul'a karısının yanına gitti. İki ay sonra geri geldi ayrılmış karısıyla. Bizim yarım akıllı suçlamış kızı falan. Ondan sonra babam dedi 'Gidip konuşalım kızla, ailesiyle belki olur' dedi. Onu da abim gururuna sığdıramadı. Ondan sonra abimin hayali eşi diye anılıyor. Güya abim evlilikten korkuyormuş falan filan. Sonuç bu" demişti.

Aleyna diğerleri gibi şaşkınlıkla Irmak'ı dinlemişti. Demek Toprak o sene arkadaşlarıyla kavga etmemiş babasından ayar yemişti.

"Peki sen tanıyor musun bu kızı?" diye sordu Aleyna. Irmak, Aleyna'nın gözlerine bakarak, "Tanıyorum Asya abla. Tek ben tanıyorum zaten" demişti..

Dün, düşman ilan ettiği kız bugün herşeyi bildiği halde susuyordu. Kendisine bile Asya demişti.

Toprak, Kemal ile hararetli bir şekilde konuşurken, Kemal, Toprak'ın yakalarından tutarak kafa atmıştı.

Toprak yerde yatarken, Kemal üstüne çıkıp yüzüne vurmaya başlamıştı. Toprak daha kolunu kaldıramamışken, Kemal cebinden çakısını alması ile Toprak'ın boşluğuna saplaması bir olmuştu.

Şeyma, elini aradan uzatıp "Lan bu çocuk niye hiç bir şey yapmıyor?" diye sormuştu. Arabada kimse cevap vermezken karşı ki manzarayı izliyordu.

Kemal durarak, Toprak'a baktı. "Nehir" demişti. Toprak zorla kafasını kaldırıp Kemal'e baktı. Ne diyordu bu adam.

"Onu mutlu ederim. O vatan hainini beklemektense benimle evlensin" demesi ile Toprak'ın aklı yerine kini kendini ele vermişti. Yer değiştirerek kendisi üste çıktı. Bu sefer Kemal'e vuran kendisiydi.

"Ne diyorsun lan sen! Sen kimsin de benim kardeşimin adını ağzına alıyorsun. Yok ederim lan seni" diye bağırıyordu.

Irmak, Ne yapacağını şaşırmıştı. Abisini arasa sorun büyürdü. Toprak, Kemal'in üstünden kalktı. Yerde ki kolyesini görünce eğilip aldı.

"Düşmanlık baki Kemal. Canımı veririm de Nehir'i vermem" diyerek ayağı ile Kemal'e vurarak yoldan aşağıya atmıştı onu.

"Oha adamı öldürdü" diyerek şaşkınlığını dile getirdi Şeyma. Aleyna karşısında ki hiç değişmeyen adama baktı.

Toprak arabaya binerken bir taraftan da söyleniyordu. "Yok neymiş mutlu edermiş Nehir'i senin varlığın zarar piç sen nasıl mutlu edeceksin benim canımı. Cesur vatan hainiymiş laflara bak. Lan sen Cesur'un sıçtığı bok olabilir misin?"

Arabaya çalıştırdıktan sonra elinde ki kolyeye baktı Toprak. "Piç herif kolyemi de kopardı" dedi.

Toprak gibi Aleyna'da kolyeye bakıyordu. Aslın da Aleyna kolyenin ucunda ki yüzüğe bakıyordu. İçinde Toprak'ın saçı olan kendi yüzüğüne.

Toprak köyün yoluna vurunca yine telefonu çalmıştı. "Dert bir değil ki" diyerek telefonu açtı. "Söyle en sevdiğim amcam" demişti alayla.

"Toprak, Kemal telefonuma bakmıyor ne yaptın oğluma?" demişti. Toprak gülerek cevapladı onu. "Öldürdüm tıraftan aşağıya attım. Arda'ya söyle kardeşinin cesedini çıkartsın meşeden" demişti tüm soğukluğuyla.

"Ne yaptın sen?" dedi karşısında ki adam. Sesi değişmişti. Âdeta can çekişiyordu. "Nehir benim canım amca. Diğer yarım onun için can veririm can alırım. Karşımda ki babam bile olsa can alırım..." arabayı durdurmuştu. Karşısında ki Nehir'e bakıyordu.

"... Nehir'i de Cesur'dan başkasına yar etmem" diyerek telefonu kapatmıştı.

"Olacakları fark ediyorsun değil mi?" diye sordu Irmak ablasının arkasında duran babası ve amcasına bakarak. Toprak bir şey demeden kafa sallamıştı.

Nehir inecekken, abisinin karnını sıktığını gördü. Elini oradan kaldırmak için uzatınca kan kendi elinede bulaşmıştı. Toprak gözleri ile 'Sus' derken Irmak'ın gözleri çoktan dolmuştu.

"Siz inin eve çıkın, Nehir'i de alın" dedi Toprak, kopan kolyesini ceketinin iç cebine koydu. Kızlar indikten sonra direk eve çıkarken, Aleyna inmeden Toprak'a baktı.

Kömür gözlüsünün canı yanıyordu ama kendisi sarılamıyordu. Kızlar eve çıkarken Aleyna bagaj kapısının yanına gitti. Irmak'la göz göze gelince ikisi de tepki vermemişti.

Asiye, Nehir'i alarak eve çıktı. Toprak lambanın yandığını görünce arabadan indi. Sessizce arkaya oturan Aleyna'dan habersiz babasının önüne gitti.

Mehmet bey sinirlerine hakim olamazken, oğluna vurma gafletinde bulunmuştu. Asiye bile camdan şaşkınlıkla ilanları izlerken Nehir ağlayarak, "Benim yüzümden" demişti.

Sesleri duyan Pusat, babaannesini yanından sakince kalkarak balkona çıkmıştı.

"En büyük yüz karamsın" dedi Mehmet bey. Toprak'ın canı işte şimdi yanmıştı. "Baba" diye bağırdı Pusat.

Toprak babasına cevap vermeden arabasına doğru hızlı adımlarla gelmişti. Koşarak apartmandan çıkan Irmak da ağlayarak abisinin arkasından çıkmıştı.

Abisi arabaya binerken "Abi gitmeee" diye bağırmıştı. Toprak kardeşini duymamazlıktan geliyordu. Aklında ki tek cümle babasının cümlesiydi.

"En büyük yüz karamsın"

Pusat aşağıya inmek için içeriye girince babaannesini görmüştü. Pusat yanına gidip üstünü örterken, Fatma hanımın eli kenara düşmüştü.

Pusat telaşla "Babaanne kalk" desede Fatma hanım ses vermiyordu. Pusat babaannesini daha çok sarsarak "Babaanne kalksana" diye bağırmıştı.

Kader en büyük kazasını gerçekleştirmişti. Peki şimdi Pusat ve Toprak kadere mi küseceklerdi yoksa sabredip şükretmek için bir sebep mi bekleyeceklerdi?

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
En hatırında kalan mangal anın?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.