Yaşanan travmaların etkisi ve kafamın içinde bıraktığı izleri bu gece bir kenara koyuyorum.Geriye kalanlar hakkında konuşalım.Bunları atınca geriye kalan ben hakkında…İçimde ve ruhumda kalmış olan eksiklikler ve zamanla parçalanmış hisler.Bunlar için uzun uzun konuşabilir ve satırlara zihnimde yer alan her bir düşünceyi bu tuşlarla sunabilirim.İnsan neyiyle bütün bilinmez ama tüm organlarımdan ve bedenimdeki her bir noktadan koparılmış parça beni bu boşukla yaşamaya iteledi.Kimsenin öğrenmesine gerek yoktu.Çünkü öğrenilen her gerçek benim hakkımda bilinen her bir gerçek bütün çabamı paramparça ederdi.Kopuyorduk, büyüdüğümüz ve kök saldığımız sevincin toprağından yavaşça köklerimizi çekiyor ve uzaklaşıyorduk.Yaşadıkça kayboluyordu insan.İzini unutturuyordu ve yalnız kalıyordu.Bunun herkes için geçerli olduğunu söyleyemem tabi.Her zamanki gibi tek bir kesime hitap ediyor yazdıklarım.Şizofreni sancıları olanlara ve ipin gerisinde kalanlara.
Hayatıma giren her bir insan içimden bir parçayı söküp aldı.Bazen bir hissi bazen bir anı.Eksiktim.Hayatın içine adım attığımdan ve insanları tanıdığımdan beri eksiktim.Dünyayı tanımaya başladığımda galaksinin içinde dahi yörüngesinin dışına çıkamamış tutsak bir gezenin, adına insan denen canlılar tarafından nasılda hırpalandığını gördüm.Kendi özgürlüğü olmayan bir hayatta özgürlük istemekti yaşamak.Ve biz bunu doğduğumuz ilk andan beri yapıyorduk.Varlığımızla ağırdık.Ve ebedi bir özgürlüğü sağlayamayacak kadar tutsaktık.Yok olmalı ve bu tutsaklığa bir son vermeliydik.Belki de hepimiz sonsuz boşluğun içine fırlatılmalı ve orada yaşamalıydık.Ama bir dairenin içinde hava dedikleri bu nesnesizliği ciğerlerimize doluyor, adına hayat diyorduk.Bir sürüydük.Daha çok bir böcek sürüsü.Yok ediyorduk ama daha çok birbirimizi…Hiç bir şeyin sonu olmadığı gibi ölümünde sonu yoktu.Sıkışmıştık bir bedenin içine,bir yüzün ve avuç içi kadar bir zamanın büyüsüne.Aynaya baktığımda kendimi göremiyordum.Düşüncelerim ve yaptıklarım birbirinden o kadar farklıydı ki buna anlam veremiyordum.Görünmez kuklalar vardı saç diplerimizde çekiliyorduk, yapmak istemediğimiz her şeye ve vermek istemediğimiz her acıya.Zararın ta kendisi olmak ve zararın içinde yaşamak hayatın sunduğu bir adaptasyondu.Mezarlığın dışına çıkmamış bir çocuğa hayatın kendisini anlatmaktı.Kendinizi değişeceğinize inandırmayın.Nerede doğarsanız orası olacaksınız.Gözlerinizi ilk nerede açtıysanız öldüğünüzde de üzerinize örtülen bir bez parçasıyla oraya geleceksiniz.Hiç birinizin hikayesi raflarda sunmayacak ölümsüzlüğünü.İçinizde ne kadar acı varsa kusun.Size yaşatanların ve sizi yaşatanların yüzüne.
Gerçek olan tek şey düşünceler.Ve yüzümüzde yer alan her bir çizgi kalplerimizde ve zihnimizde kendine yer edinen hissi kanıtlar.Kalpleri kötü olan insanlar gördüm.Oturduğum tek kişilik ve yaslandığım kalabalığın renksiz duvarında.Tüm vaktimi buna ayırarak delirmiş olduğumu düşünebilirsiniz.Bunu neden yaptığımı da sorabilirsiniz.Ama izlerken hayatı öğrendim,öğrenirken de ağlamayı.Hem bu tutsaklığa hemde bu kötülüğe.Ebeveynlerin nasıl tehlikeli bir silah olduğunu ve çocukların attığı kahkahanın büyümek denilen zamansızlığın gölgesinde nasılda solacağını hissettim.Hepimiz kafamıza tutulan bir namlunun sonucunda geldik dünyaya.Adına ebeveyn dedikleri kimi zaman renksiz kimi zaman siyah bir bulutun gölgesinde kendi yağmurumuz da sırılsıklam olurken öğrendik hayatı.Hayatın kendisi bir savaştı.Ve öyle bir savaştı ki bu, yapılan tüm stratejiler sadece ömrünü uzatıyordu.Sonuçta yeniliyordun ve üzerine atılan 10 küreklik toprakla gömülüyordun.Kimse bunun yada bu düşündüklerimin yanlış olduğunu söylemesin.Kimse güçlü olduğunu söylemesin.Hepimiz zayıf bir halkanın esiriyiz.Hepimiz yörüngesinden kopmaya dahi cesaret edememiş bir gezegenin ölü tohumlarıyız.Artık her şey daha tehlikeli oluyor çünkü bizler nefretle sulanıyoruz.Bu satırlarda kimseye sevgi dersleri veremem.Çünkü boş bir odanın en dibinde yalnızken, bende çocuktum.Belki ağlıyordum,belki çığlık atıyordum belki de susuyordum.O duvarlar da öğrendiğim tüm gerçek bir yankı olarak döndü bana.Kimsenin kimseye yardım etmediğini ve ağladığın hiç bir zamanın dünya üzerinde atılan hiç bir çığlığın duyulmadığını öğretti bana.Tüm çocukluğum kanarken ve bu karanlıkta tek bir ışığa dua ederken birilerinin sustuğunu gördüm.Birilerinin görmediğini.Ve en kötüsü de birilerinin duymadığını.
İsteklerim ve hayallerimin hepsi akıttığım göz yaşında boğuldu.O odadan dışarı çıktığımda artık hiç bir his yaşamıyordu.O gün çocukluğum da ölmüştü, hayallerimde.Sonrasını hatırlamıyorum.Ellerim büyüdü, uzamasına lanet ettiğim saçlarım uzadı.O odada bir kız çocuğu öldü.Ama cesedini kimse bulamadı.
Bu yüzden o gün bana yardım etmeyen herkesten nefret ettim.Beni bırakan ve korkutan herkesten.Ben karanlıktayken ışığı açan herkesten.Ve ben ağlarken duyduğum o tüm seslerden.Bu noktada tüm bu hayatın ölmüş olduğunu kabullendim.Ne yaparsak yapalım bu savaşın içinden sağ çıkamayacağımızı.Beni bırakan o insanı da unuttum.Verdiği sözlerle güvenimi zedeleyen o insanı da.Bundan sonrası içinde sadece zihnim ve kafamın içinde açtığım o delik var.Artık hiç bir zararı kabul edemem.Eğer gidersen,oraya gömülürsün.Ve eğer yaşarsan bir şekilde ölürsün.
Unutma ”Eğer kazanırsan,kaybedersin.”