TÜRK KAFASI
Sultan Abdülaziz Hân ve beraberindekiler, 1867’de Paris’te yeni imal edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler. Padişah, çember şeklinde bir cetvel ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan meydana gelen makinenin önünde durur. Bu makine, günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir.
Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar. Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak cevap verir:
“Tete Turkue”
Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta... Fransız kaşif, “Türk Kafası” adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Padişahının duracağını nereden bilebilirdi ki? Demek Avrupa için Türklerin kafası yumruk atmaya yarıyordu. Sessizliği yine Sultan Abdülaziz Hân bozar:
“Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini!”
Kayserili Halil Paşa, Abdülaziz Hân gibi heybetli birisidir.
“Emriniz başım üstüne hünkârım!” dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar. Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız’ın, kopan topu başka bir Fransız’ın, yayları da etrafta toplanan öteki diğer Fransızların ayaklarının dibine savrulur.
Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler:
“Bu Türk kafası değildir Sultanım! Bu olsa olsa, Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı.”