Havasından mıdır, suyundan mı bilinmez son zamanlarda düzelmeler görülse dahi klasik dönem haricinde siyaset/diplomaside sürekli çuvallamışız. Bazen cephede kazandığımızı masada kaybetmiş bazen de hakkımızı aramayı bilmemişiz. Kim bilir beklide bu bizim ilm-i siyaseti bir bataklığa çevirmemizden kaynaklanıyordur.
Her şeyi lehine çevirmeye çalışanlardan mı, iktidar ve muhalefeti birbirine düşüren provakatörlerden mi, rüşvet çukuruna düşenlerden mi, çareyi terörde görenlerden mi, Batı hayranı ahmaklardan mı yoksa her şeye burunlarını sokan büyükelçilerden mi dert yansak?.. Yahut her şeyi bir kenara bırakıp kendi cehalet ve tembelliğimizden mi utansak?
Soruyorum, bu mudur siyaset?! Mecliste tekme tokatla, sokakta kara propaganda ve isyanla devleti ve milleti çıkmaza sürüklemek midir?
Bunlar bir tarafa yazımıza derinlik kazandırmak ve ‘efradını cami ağyarını mani’ olması isteğiyle şuna da değinmek lazım gelir; genel itibarıyla ilm-i siyaset iki ana cepheye ayrılır. (Ve dalga daima tabandan gelir.) Bunlardan ilki devlet-meclis-parti cephesi ikincisi ise millet cephesidir. Yani bir memleketin siyaseti iki ana topluluğa nufz eder.
İlkinde şöyle bir tehlike vardır ki; yalan, rüşvet, hırs, tembellik ve kibir her an memleketin üstüne çökebilir.
İkincisinde ise yani millet cephesinde genelde şöyle düşünülür ki devlet her zaman suçludur. Ne yapsa azdır. Kişi tek haklının ve en zekinin kendisi olduğu zannına kapılır. Herkese ve her şeye karışır. Farklı fikirlere saygı duymaz. Lakin bilmez ki farklılıklar zenginliktir, küre-i arz güzelliğini farklı renklerden alır ve tek tip kafa yalnız faşist düzenlerde olur. Yine de kendisi her şeyi bilir. Siyaset, ekonomi, sanat, spor ustalık alanıdır. Bunlar hem kendilerini hem partilerini hem de memleketi zor duruma düşürürler.
Hele bazıları da vardır ki fikretmez, azmetmez, sabretmez, şükretmez, tevekkül etmez, okumaz ama cebim parayla dolsun, rahat yaşayayım ister. İşte bu apaçık bir ahmaklıktır. Düşünün ki sadece kendi ailenizi yönetmek ve geçindirmek için ne zorluklarla mücadele ediyorsunuz. Seksen milyonluk farklı din, dil, ırk, mezhep ve renge sahip insanları barındıran bir devleti yönetmek bu kadar kolay olabilir mi?
Ayrıca bazı dönemlerde bazı siyasetçiler (haşa) ‘küçük dağları ben yarattım’ havasındadır. Bazılarının vatan-millet derdi yoktur. Kimi yalanla gelir, kimi terörle…
Partiler ise tamamen farklı bir alemdir. Adeta ülkeyi yükseltmek için kurulmuş kuruluşlar değil de birbirlerini yok etmek için uğraşan askeri birliklerdir. Halka birlik-beraberlik aşılayacaklarına onları bölen ve birbirlerini dışlayan oluşumlar olmaktan vazgeçmeli ve hoşgörülü davranmalıdırlar. Bunun tek istisnası ise terördür. Teröre asla geçit verilmemelidir.
Şimdi namuskarane davranarak düşünelim. Bu mudur vatana hizmet insanlığa hürmet? İnsanlığın yüzyıllardır ulaşmak istediği ülkü bu mudur?
Yani aslında bakarsanız kendimize bir çekidüzen vermeli ve aynı gemide olduğumuzu hatırlayarak acil tedbirler almalı, projeler hazırlamalı, kendi din, dil, tarih, coğrafya, sanat, kültür ve medeniyetimize sahip çıkmalı, mukaddesata saygılı davranmalı ve eğitim, sanat, spor, ahlak gibi konularda yeni adımlar atarak yere sağlam basmalı, siyasete doğru ve şeffaf bir yön vermeliyiz.
MUHAMMET BARAN ASLAN