Dışarı çıkıp biraz yürüdüm. Fazla sıcağa dayanamayıp bir parka geçtim. Bankların birinde bir çift oturmuştu,erkek kolunu kıza atmış. Öteki bankta iki yaşlı amca sohbet ediyorlardı. Baktım banklar dolu “Neden bir ağacın altına oturmuyorsun?” diye sordum kendime. Neden banklara bakıyorum ki toprağa oturmaktan kaçınıyorum neden sürekli yapay bir şeylere itiyoruz kendimizi. Farkında olmadan bende yapay dünyanın içine sürükleniyorum. Geçtim bir ağacın altına oturdum. Önce ağacın dallarını ve yapraklar arasından bulutları izledim.
Gökyüzü olabildiğince mavi,bulutlarsa o kadar beyazdı. Yapraklar bir o kadar yeşil. Belki de her şey olduğu gibiydi sadece ben bir süre insan karmaşasından çıkıp olduğum anı yaşıyordum. Çevreme baktım da hiçbir insan bunlara önem vermiyor. Hayır anlamıyorum bir insan göğe bakmadan nasıl yaşar? Nasıl mutlu olur? Öyle biri mutlu olamaz zaten,hayatında sürekli tatminsizliği hisseder. Yaşadığı andan zevk almayı bilmeyen,geçmişte yaşayıp geleceği düşünen insanlar olduğumuzdan çoğu şeyin önemini de yitiyoruz farkında olmadan,ne acı.
Buradaki sahaf dükkanını kapatmayı düşünüyor. Yakın bir arkadaşım da uzun zamandır aradığı kitabı almamı istedi benden. Gittim aldım. Biraz sohbet ettik adamla. Bir sırt çantası alıp dünya turu yapmasını söyledim. Güldü. Ciddiydim söylerken halbuki. O pek ciddiye almadı beni,gülüp geçti. Kitabı alıp uzun zamandır gitmeyi düşündüğüm ama sürekli ertelediğim kafeye gittim.
Sakindi,kimse yoktu. Zaten burayı sevmemin nedeni de bu aslında. Sessiz olması,ahşap olması,kafeden öte eski taş bir evin bol ağaçlı bir bahçesinde oturuyor havası vermesi. Bir limonata isteyip oturdum bir koltuğa. Aldığım kitabı merak ettim ona başladım,zaten çok kalın bir kitap değildi başlamamla bitirmem iki saatimi aldı. Bitirince kitabı tek başıma hiçbir şey yapmadan orada oturmak istemedim. Çıktım.
Yolda yürürken vosvos gördüm. Yeşil. Yaşlı koca bir kaplumbağayı andırıyordu. Yılların yaşanmışlığından açılmış rengi başından geçenleri anlatıyor gibiydi. Yanından iki adam geçti, biraz ilerisinde de üç kız yürüyorlardı onların karşısındansa bir adam geliyordu. Adam ilkokul öğretmenimdi. Beni tanımamasını istedim. Neden bilmiyorum sadece istedim. Merhabalaşmak,ikimiz içinde gereksiz ayaküstü sohbet etmek istemedim. Çünkü benim hangi okula gittiğim ailemin nasıl olduğu onu ilgilendirmeyen gereksiz şeylerdi,bunlar hakkında konuşmakla vakit kaybetmek istemedim tüm konuşmayı kafamda canlandırdım ama hayata geçirmedim. Görmezlikten geldim,oda tanımadı.
İnsanlarla iletişime geçmekten neden bu kadar korktuğumu anlamıyorum. Birisine merhaba demek bu kadar zor olmamalı. Veya adres sormak için yanımdan geçen insanları gözlemlememeliyim. Örneğin bir adresi kime sorsam tarif eder neden bu kadar geriliyorum ki sormak için? Dolmuşlarda da “1 öğrenci uzatır mısınız” dememek için elimden geleni yapıyorum. Düşünüyorum da desem ne olacak,insanlarla aramda küçük,ufak sohbetler geçse ne olacak. Kafamda onlarca kez bu küçük sohbetleri tasarlayıp hayata geçirmeme nedenimi anlamıyorum.
Yolda susadım,bir su aldım. Suya para verdim. Doğada kimseye sahip olmayan,herkesin yararlanabileceği suyu ambalajladıkları için para verdim. Farkında olmadan tüketim çılgınlığına ortak olduğum için üzüldüm.
Durağa geldim. Yol yapımı vardı. Asfaltı deliyorlar kazıyorlar borular vesaire vesaire.. Ne gerek var bütün bunlara? Bu koca koca binalara,yollara,arabalara,tüketim çılgınlığına,ekonomiye ve daha nicesine. Ne gerek var anlamıyorum. Bu kadar karışık değil aslında yapmamız gereken,neden bunu zorlaştırıyoruz. O kadar hayatımıza işlemişler ki şu anda hangi biriniz hayatınızdaki tüm yapaylığı (Teknoloji,ev,kıyafet vs.) çıkarabilir ki? Hiçbirimiz.
Bütün bu gelişmeler iyi mi kötü mü diye düşünmeden edemedim. Bence insanlık bu kadar gelişmeyi kaldıramadı,bütün bu gelişmeler tatminsizlikten başka bir işe yaramadı. Olumlu yanlarını es geçemem belki ama olumsuz yanlarının daha ağır bastığı bir zamana geldik.
Keşke dedim,keşke o tarih derslerinde öğrendiğimiz ilk çağ uygarlıklarından ileriye gitmeseydi insan uygarlığı. Tarım ve hayvancılık gibi mesleklerle sınırlı kalsaydı meslekler. Doğayı bu kadar tahrip etmeseydik hiç uğruna. Biraz daha “gerçek” hayatı yaşasaydık..