Bir zamanlar,
sesim duvarlara çarpardı,
adım yankılanırdı boş sokaklarda.
Şimdi,
sesimi hangi rüzgâr aldı bilmiyorum.
Söylediklerim,
bana bile yabancı geliyor.
Hatırlıyorum,
bir çocuğun gözlerindeki masumiyeti,
bir gülüşün içinde saklanan umudu.
Ama zaman,
her şeyin rengini soldurdu.
Gülüşler bir fotoğraf karesine hapsoldu,
adını bile unuttuğum yüzler
hafızamın derinliklerinde kayboldu.
Bazen düşünüyorum,
unutmak mı ağırdır,
yoksa hatırlamak mı?
Geçmişi zihninde diri tutmak mı,
yoksa onun yavaşça silinişine tanıklık etmek mi daha acıtır insanı?
Bir isim fısıldıyor rüzgâr,
tanıdık ama ulaşılmaz.
Bir anı düşüyor içime,
tam hatırlayacakken
zamana karışıyor yine.
Ve belki de insan,
her gün biraz daha
unutulan bir hikâyeye dönüşüyor.