Rüzgar uzun ince bir yoldadır.
Savurdukça kanatır günleri.
Kanatması vefâsızlığından değil!
Yoldaşsızlığındandır sitemi.
Heyûla gibi kemer sıkarken nâmeler,
Üstün körü hangisi örter bu gölgeler.
Gölgeler peşim sıra gelir de,
Ne zaman susar heybetinde ki sesler.
Susmalar keskin ve de soğuk.
Rüzgar haykırmaktan epeyce bir mesut.
Sonrası zılgıtlardan hüzün,
Hüzünler estirir bu güzün...
Pervazlara âşık bir pervâne.
Döner durur rüzgar eşliğinde.
Yorulmuş, kanadı kırılmış belli.
Hâli kalmamış çırpınmaktan,
Ve öylece kala kalmış esen rüzgardan.
Artık diyeceği iki kelâmı yok.
Bir kelîmenin çıkması an meselesi, bir an yok ...
Hiç olmanın peşindeyse pervâne,
İşte sarılır mum eşliğindeki yâre.
Daha sonrası hiç...
Küllerinden hiç kokusu duyuluyor pervâne!
Günlerden bir gün sen sunuluyorsun mısrâlı derelere,
Ve rahmet sunulur o gününe.
Gökbendeki hayâller senden sorulur,
Karışık bulutlardaki gri sular...
Yağdıkça ferâha erer esen rüzgar,
Bir nebze de olsa diner sessizliğinden bu yağmurlar.
Gündüz gece hayâl örtüşür bedene.
Bir sesten tını çıkar eşsizliğine.
Ne muazzam huzurdur bu, bir bilsen.
Ben sessizce, usulca kapatırım ruhumu,
Unuturum en içten dilekle, son olurum...
Ve ansızın yok olurum.