• Üzgünüm Anlaşılmadınız!
"Kalp kaderdir" denilmiş ya, bence gezginler bu dünyanın kaderi yalnız yazılmış olanları... Kader... Kader onların yalnız kalmasını yazmıştır ve bu yalnızlıkta ayrı bir dünya kurarlar. Çöldeki gezginler gibi. O gezginler bunun sebebini biliyorlar. Ama anlatamazlar. Susmak yazılmıştır onlara. Anlatsalar da anlayamaz başkaları.
"Ey kavmim beni yalnız bıraktınız. Size göre ölümüm mübahtı ve silahlarınızı çektiniz." Peygamberimiz geliyor aklıma. Mekke'nin en sevilen insanlarından. Mekke'yi en çok seven insanlardan. Kaderdi, anlamamıştı kavmi ama bir gün anlayacaktı. Tabi kavmi anlayana kadar çektikleri saymakla bitmez. Derler ya "Kurt da bahara çıkar ama zemheri de yediği ayazı ona sor." Peygamberler, Gezginler, Kalbi serçe yüreğiyle yoğrulanlar, bir küçük tebessümle çiçek açanlar, bir küçük kötü söze kalbi kırılanlar... anlaşılmadınız. Lanet denilip geçildi, sizi derde düşüren şeye. Ama unutmayın bir kitapta yazılı her şey. Bir gün bir anlayan çıkacak elbet. Bir gün, bütün aynalar kırıldığında insanlar yalnızca kendilerine değil etrafına baktığında, aynalar yüzü güzelleştirmek için değil, kalbi görmek için kullanıldığında hatta bir çölde aynalardan bahçeler yapıldığında anlayacak insanlar.
Aynalarla çölde bahçeler kurmalıyız. Sen Hasin'i çağır ben de diğer çocukları... Köyün bütün aynalarını toplayalım. Aynadan bahçe mi olur diyenleri, yine çok büyüttün diyenleri, dünyaya alışanları kısaca anlamayanları boş ver sen. Boş veremeyeceğini bildiğim halde, yine gözlerinin dolacağını bildiğim halde boş ver diyorum. Çünkü çocuklar böyle yapar. Her şeyi boş verirler. Sen çocukları iyi bilirsin, benden daha iyi bilirsin. Biliyorum, sen de onlardan birisin...
Peki bu kendi dünyasında yaşayanlar ne yer ne içerler? Umut... Hüznün soğuk girdabına takılırlar ve umuttur besinleri. Ama umut her zaman yeterli midir? Umut da tozlanır. Umuda "hiç bitmeyen bahar mevsimi demişler" Oysa baharın da kaderi bir gün bitmek ve yerini soğuk kışa bırakmaktır. Babamız İbrahim'den miras bize aramak. Umudu arıyoruz, O'nun Rabbini aradığı gibi. Güneş mi umut, yıldızlar mı, bahar mı? Oysa bunların hepsi geçici. yapması söylemesinden daha zor olsa da umudun kaynağı, bunların hepsini yaratandır... Umut tozlanır mı? Belki umudun kaynağıyla aramıza engeller girer. Umudun parıltıları nazlıdır zira. Her isteyene yansımadığı gibi kalbini tozlandıranlara da yansımaz. Evet, kalp tozlanır aslında. Ama unutma, tozlananı sildiren biri çıkar bir gün...
Şu an aceleyle yazıyorum bunları, birazdan mahkemeye gideceğim. Son olarak söylemek istediğim bir şey daha var. Korktuğumu söylemek istiyorum. Soğumasından korktuğumu... soğutmamak için yapacağım şeyleri elime yüzüme bulaştırmaktan korkuyorum. Konuşmaktan korkuyorum. Hep yaptığım gibi yine susuyorum. Yine kendimle konuşuyorum. Ama bilirsin, Zeze'nin içinden söylediği şarkıların duyulmadığı gibi içinden dertlenenler, içinden konuşanlar da hiç duyulmaz...
Son demiştim ama, son bir şey daha var. Aşık Cariye'nin Yavuz'de dediği gibi, "korkuyorsa neylesin" demek istiyorum.
* Akıl değil ki bu tarafların komutanı sizi iknaya kalkışayım. Gönül ikna kaldırmıyor. Ve ben de gönlümü ikna edemiyorum. Bu dertle ne yapacağımı ise bilmiyorum. Kimseye anlatamıyorum. Gözümün önüne gelen bir sima bile yokken, bir bilinmezin sarhoşluğuyla savruluyorum. Uzatmak istemiyorum. Dil yoruldu kelamdan, gönül acıdan, ayaklar adımdan, gözler yaştan... Değdiğini düşünüyorum ama, uzun zamandır kuraklığın derin çatlaklar açtığı yüreğim artık yağmurla buluşmak istiyor... Yağmurun toprağı tanımadığı gibi toprak da yağmuru tanımıyor aslında. Uygun bir zamanı bekleyelim derseniz, bekleyelim. Ama eğer kabul ederseniz, İslam'ın da öngördüğü gibi, yanımızda biriyle birlikte buluşup tanışmayı temenni ediyorum