O günlerde İstanbul’dan gelen bir haber Tripoliçe'yi çalkalıyordu. Zaptiye Müdürlüğünde katip olan Selim Efendi’nin akşam üstü Tulumbacı Kamber'in kahvehanesinde arkadaşları ile oturup konuştuğu ve bir anda tüm kasabaya yıldırım hızıyla yayılan haberi düşünüyordum. Yeniçeri Ocağı kaldırılacaktı. Bu Ocağın ordunun modern çağın gereklerine uygun talim ve hazırlığa karşı oluşlarına ve ardından da ulûfelerinin ekonomiye getirdiği yüke ve merkezi otoriteyi tanımaz hallerine İstanbul’daki çarşı esnafının %65ini ellerinde bulundurması ile esnaftan haraç, gasp, yağma ve kimi zaman da tecavüz gibi olaylara da karışması dolayısıyla ilgasına karar verildiği ve uygun bir zamanda da ilga edileceği kulaktan kulağa dolaşıyordu.
Selas, kasabanın her yerini dolaşıp Eleni hanımın izini sürdüğü haberi kulaktan kulağa yayılıyordu. Eleni hanımın beş parasız oluşu kimsenin umurunda değildi. Üstelik yakın arkadaşları Ettore, Iasonas, Achilleas, Nikias, Nefeli,Calliope ve Phaedra'dan bir haber alamıyordu.
En son beraber buluştukları yerde Ettore'nin değirmeninden bu yana bir gelişme olmayışı işlerin ters gittiği haberini uyandırıyordu.
Bir kaç güne kadar, Hakkı Mehmet Efendi adındaki defterdarlıkta görev yaptığını söyleyen adamın bu ıssız kasabada varlığından haberi bile olmayan Eleni hanım, bundan sonra Hakkı Mehmet Efendi özelinde Osmanlı Devleti ve onun sağladığı yönetime büyük bir sempati duyuyordu. Eleni hanım, Hakkı Mehmet Efendi tanıyınca bambaşka bir insan oluvermişti.
Merhum Ali Derviş Ağa ise iki hafta öncesine kadar Tripoliçe'nin en zengin insanı iken şimdi bir Allah'ın kulunun dilinde bile değildi. Sanki bu bu kasabada hiç yaşamamış, kimseye iyilik yapmamış ve hiçbir insandan hayır duasını almamış gibi sessizce unutulup gitmişti. Bu karşın devletin daha öncelikli ve önemli işleri olduğu için ölüm kütüğünün düştüğünü gösteren mührün kurumasını beklemeden tüm emlak ve malı devletin olmuş ve özel mülk vasfı düştüğü için devlet görevlisi haricindeki kişilerin girişi engellenmişti.