Yağmur damlalarının sesi gün ağrırken kasabanın her yerini sarmıştı. Bazı evlerin damlarındaki kırık kiremitlerden sızan sular birlikte kasaba sakinlerinin çileli ve çaresiz günleri onları bekliyordu. Zira çatı ustası yok denecek kadar az olan kasaba sakinlerinde bu işi iyi bilenler Tırhala’ya gittiği söylenmekteydi. Özelikle Müslüman Türklerin evlerinin bazıları bu durumdaydı. Aslında tüm bunlar bekli de benim bazen yersiz de olsa gözlemlerimdi sadece Geçenlerde at ve eşek arabalarında kiremitler olan ve uzaklardan geldiği anlaşılan bir kafileye rastlanmıştım. Konuşmaları Ege şişesini andırıyor ve yorgun gözleri uzaktaki zeytinliklere belli belirsiz dalıyordu. Hissiz ve hayatı umursamaz tavırlı bu adam, atlara yem torbalarını uzatırken birden gözlerini bir neşe kaplayıvermiş gibi huzurlu bir hal aldı. Adı Şahap olan bu yolcunun beraberinde Muhsin ve Suca isimli kişiler de bulunuyordu.
Zaptiye Çavuşu Şehsuvar Bey, odasında telaşlı bir şekilde bir o yana bir bu yana yürüyor ve heyecanlı cümlelerle kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu. Her adımında tahtadan gıcırdamayı andıran bir ses çıkıyordu. Şahsuvar bey bir ara pencereye doğru yöneldi ve odasının bahçeyi gören kapısında öfkeli bir kalabalık grubun sloganlar atarak yaklaşmakta olduğunu anladı. Telaşı iyiden iyiye arttı ve cebinden çıkardığı mendille alnından süzülen teri sildi. Derken kapı çalındı...