Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
XXVII. Tripoliçeye dönüş yolculuğu sırasında Sinan Çavuşun - Sözümoki
17 Mart 2024, Pazar 15:56 · 134 Okunma

XXVII.

Tripoliçe'ye dönüş yolculuğu sırasında Sinan Çavuş'un Navarin iskelesi civarında gördük. Sinan Çavuş ve beraberindekiler, Rus gemisi olduğu üzerindeki bayraktan anlaşılan bu gemiye biraz da aceleyle mal yüklediği anlaşılıyordu. Gemi Navarin'den bu gece yola çıkacağı haberi alınmış ve yüklenen mal ile birlikte önce Selânik limanına uğrayacağı ve ardından ise İstanbul’a doğru yola devam edeceği bilgisine ulaşmıştık. Esma hatun ile birlikte tebdil kıyafet giyerek bu gemide iki kişilik bilet alıp geminin harekat saatini beklemeye başladık. Akşama doğru 17.15 te Sinan Çavuş'un oturduğu kahvehaneye Serhenk Kalender de gelmiş ve hararetli hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Çınar ağacının altında esen serin imbat ile birlikte içilen acı kahvelerin ardından kaledeki câmiden okunan akşam ezanı ile tüm körfezde bir huzur hakim oluyordu.
Geminin hareket saatinde bir aksama olmuş ve gemi ertesi gün belirtilen saatte 18.05'te Navarin limanından kalkacağı haber verilmişti.
Geceyi geçireceğimiz yer , kalenin içinde bulunan Türk mahallesindeki Kasım Kaptan'ın mütevazi eviydi. Uzun yıllar Osmanlıların denizlerdeki yükselişine bizzat şahit olmuş ve gemiyle hac için yola çıkan Müslümanların buradan geçtiklerinde sağ salim gidebilmeleri için büyük yararlılıklar göstermişti. Eşi Afife hanım ile bizlere güzel bir yöresel sofra kurdular ve Esma hatun ile birlikte bu enfes yemeklerden yemek için sofra başında bulunuyorken birden büyük bir gürültüyle sarsıldık. Pencere baktığımız anda limanda bulunan geminin büyük bir patlatmayla geceyi alevler saçarak yandığını gördük. Alevler öylesine büyük ve şiddetliydi ki iki kale ve körfez önündeki Çamlıca adasından bile çok rahat görünmekteydi. Çamlıca adasından birkaç küçük tekne yangına müdahale için yola çıkmışa benziyordu zira orada ve kalede yer alan yangın kulesi işaret fişeği atmıştı.
Esma hatun, Afife annenin gösterdiği misafir odasında uyuyordu. Ben ise salondaki divanda, limandaki yangını düşünüyordum. Bunun yanında Dizdar Kemal Efendi’nin nerede olduğunu da...Bazı soruların yanıtı gün ağarınca ortaya çıkacaktı. Hangi geminin yandığı da buna dahil.

1821 yılı mayıs ayının başlarından itibaren de Tripoliçe şehri 50-60 bin âsi Rum tarafından kuşatılmıştır. Yaklaşık altı ay süren kuşatma esnasında dışarıyla bağlantı kesilmiş, asker ve yiyecek yardımının gelmesi engellenmiş, Müslümanlar açlığa mahkûm edilmiştir. Kalenin teslim edilmesi yönünde görüşmeler yapılırken Arnavutların savunmayı bırakıp âsilerle gizli anlaşma yapmaları neticesinde kale kapıları açılmış ve 7 Ekim 1821’de Arnavutlar dışarı çıkarken âsiler kaleye hücum etmişlerdir. Kalede Müslümanlara yönelik büyük bir katliam hareketine girişilmiştir. Sadece Serasker Hurşid Paşa ve Mehmed Paşa’nın ailesi, Kaymakam Salih Ağa ve Mora Kalesi Bina Emini Yusuf Ağa olmak üzere toplam 97 kişi esir alınmıştır.Tripoliçe’de esir edilen bu aileler dört ay sonra İngiliz konsolosunun aracılığıyla kurtarılmıştır. Serasker Hurşid Paşa, bu 97 kişi karşılığında 300 esir ve 2.400 akçe vermiştir. Kurtarılan aileler önce Badra’ya nakledilmiş, daha sonra buradan da İngiliz gemisiyle Preveze’ye çıkarılmıştır. Bunlar dışında tabya ve evlerde bulunan 40.000’i aşkın Müslüman’ın nerdeyse tamamı, aman ile teslim oldukları halde 3 gün boyunca vahşice öldürülmüştür.29 Vak’anüvis Es’ad Efendi, yaşanan bu acı hadise için, “tafsili bâis-i izhak-ı candır” demiştir.30 Fransa’nın Atina Büyükelçisi La Gorce (1855-1857), Tripoliçe’de yaşanan vahşetle ilgili olarak, Yunanlılar savunmasız bir kalabalığa saldırarak eline düşen her şeyi yaktılar, yıktılar, yağmaladılar, ırza geçtiler, boğazladılar, karın deştiler diye yazmıştır. Tripoliçe ve civarında öldürülen Türklerin sayısı 32 bin olarak tahmin edilmektedir ki bu sayı, Osmanlı İmparatorluğu zamanında öldürülen Rumların sayısından kat kat yüksektir. Tripoliçe şehrinden, sadece dumanı tüten bir harabeden başka bir şey kalmamıştır. Hatta yaşayanlar üzerinde yaptıkları vahşet ile yetinmeyen âsiler, Müslüman mezarlığını da kazarak ölüleri çıkarıp yakmışlardır. McCarthy, Tripoliçe katliamını şu çarpıcı cümlelerle aktarmaktadır: Üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler güruhunun şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. Ne cinsiyet ve ne de yaş yönünden bir esirgeme yapıldı. Kadınlarla çocuklar dahi öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Kıyım öylesine büyük ölçekteydi ki, çetecilerin sergerdesi Kolokotronis’in kendisi bile, kasabaya girdiğimde yukarı hisar kapısından başlayarak atımın ayağı hiç yere değmedi demektedir. İlerlediği zafer kutlama töreni yolu, cesetlerden bir örtüyle döşenmişti. Benzer bir şekilde Benefşe ve Navarin kaleleri de yaklaşık beş ay kuşatma altına alınmıştır. Benefşe Kalesi’nde, dışardan asker takviyesi ve yiyecek yardımı sağlanamamasından dolayı açlık had safhaya ulaşmıştır. Açlığa daha fazla dayanamayan kale halkı, yaklaşık beş ay direndikten sonra İpsilanti’nin emrindeki Rumlara 5 Ağustos 1821’de çaresiz teslim olmuştur. Yapılan anlaşma gereğince Benefşe ahalisinin, mal ve mülklerini geride bırakarak gemilerle Kuşadası’na geçmesine izin verilmiştir. Bu anlamda 700 kadar Benefşeli Müslüman Kuşadası’na çıkarılmıştır. Ahmet Cevdet Paşa, Rumların bütün Müslümanları öldürmeye ant içtikleri halde Benefşe’den 750 kişiyi serbest bıraktıklarını, bunun sebebinin ise Benefşe Müslümanlarının buradaki Rumlarla kız alıp-vermeleri olduğunu yazmıştır. Kalanlardan bazısı bütün varlıkları gasp edildikten sonra Girit’e yakın Kaşot Adası’na terk edilirken bazısı da kale kapıları açılır açılmaz Rumların saldırısına uğramış ve öldürülmüştür. Navarin Kalesi’nde de üç buçuk ay süren direnişten sonra teslim kararı alınmış (19 Ağustos 1821), fakat buradaki Türklerin Anadolu kıyılarına götürülmesi şartı yerine getirilmemiş, kadın ve çocukların tamamı katledilmiştir. Es’ad Efendi’nin verdiği bilgiye göre Navarin’den sadece bir kişi kaçıp kurtulabilmiştir.Sonyel’in tespitlerine göre ise 2.000 ilâ 3.000 Müslüman öldürülmüş, Türk kadınları soyularak üzerleri aranmış, kurtulmak isteyen bazı kadınlar suda vurularak öldürülmüş, Müslüman çocuklar denize atılarak boğdurulmuş, yavrular ise annelerinden koparılıp kayalara atılarak öldürülmüştür. Yarı çıplak ve korku içinde tutulan Müslüman kızlar daha sonra fahişe olarak satılığa çıkarılmıştır. Navarin’e giden yabancılar, şehri saran leş kokusuna kolay alışamamışlar, köpek, fare ve kuşların hala duvarların çevresinde kol ve bacakları kesilmiş cesetleri nasıl yediklerini görmüşlerdir. Rumlar ise gelen yabancılara, güçlerini göstermek için, öldürdükleri Türklerin sayısını ve nasıl öldürdüklerini anlatmışladır.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
Elinde olsaydı sonsuza kadar değişmeden kalmasını isteyeceğin ne olurdu?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.