Giriş yap! Hesap oluştur!
Nedir?
Ara
Şifreni mi unuttun?
XXVIII. Koron limanı ve kalesinde de Sinan Çavuş, Serhenk - Sözümoki
16 Mart 2024, Cumartesi 16:58 · 61 Okunma

XXVIII.

Koron limanı ve kalesinde de Sinan Çavuş, Serhenk Kalender ve Dizdar Kemal Efendi ile ilgili bir ize rastlayamadık. Tripoliçe'ye dönmeden evvel Navarin’e de gidecektik ve son hazırlıklarımızı tamamlayıp Navarin’e doğru yola çıktık.

Mora yarımadasının güneybatısında hilâl biçiminde bir koyun güney ve batıdan korunan kayalık iki burnu arasında yer alır. İki kalesi ve körfez önündeki Çamlıca adası ile çevrili olduğundan denizciler için eski çağlardan beri güvenli bir liman teşkil etmiştir. Osmanlı kaynaklarında ismi önceleri Anavarin veya Avarin/Avarine şeklinde geçer; bu isim buradaki antik Pylos kale ve şehriyle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Pylos Kalesi Osmanlı kaynaklarında Anavarin-i Atîk, Osmanlılar’ın kurduğu kale ve şehir ise Anavarin-i Cedîd diye zikredilir. Pîrî Reis Kitâb-ı Bahriyye’de ve Ali Macar Reis Atlas’ında eski kaleyi Avarin ve Avarine şeklinde anar, limana ise “sazlık” anlamına gelen çeşitli adlar verilmiştir. İtalyanca kaynaklarda Zonchio, İslâm kaynaklarından Şerîf el-İdrîsî’de İravdâ adları görülür. Pîrî Reis, Navarin Kalesi’nin Modon’dan (Methoni) 9 mil uzaklıkta, kıbleye karşı deniz üzerinde yüksek bir yerde kurulduğunu, 200 gemi alabilen limanına Porto Conko (kova) denildiğini belirtir.

Koryphasion burnundaki Eski Anavarin (Pylos) Antikçağ’da bir süre Atinalılar’ın idaresinde kaldı. Roma devrinde ise küçük bir şehir halindeydi. VI. yüzyılda Slavlar’ın bölgeye gelişiyle şehir önemini kaybetti. Nihayet Mora’da hüküm süren Avarlar zamanında (589-807) tekrar canlandı ve adı yeni sahiplerine uygun olarak Avarinos oldu. Bizans hâkimiyetinin ardından Latinler ’in idaresi altına girdi. Kale ve liman XIII ve XIV. yüzyıllarda bölgede önemli rol oynadı. Kale, körfezin kuzeyinde sığ gölle (lagün) körfezin birleşme noktasında denize bakan bir mevkide 200 m. yükseklikte bir tepenin üzerinde bulunmaktaydı ve limana girişi denetlemekteydi.

1417’de Venedik’in eline geçen şehir, Fâtih Sultan Mehmed’in Mora seferi sırasında (864/1460) Osmanlılar’a teslim olduysa da Osmanlı-Venedik savaşları sonunda 884’te (1479) Venedik’e iade edildi. II. Bayezid zamanında Modon’un fethiyle Koron ve ardından Anavarin teslim alındı (Rebîülevvel 906 / Ekim 1500). Ancak kısa süre içinde Anavarin’in tekrar Venedik’in eline geçmesi üzerine Kemal Reis donanma ile, Vezîriâzam Atik (Hadım) Ali Paşa da ordu ile gelip 10 Zilkade 906’da (28 Mayıs 1501) kaleyi ele geçirdi.Mora sancak beyi Ali Paşa’nın kalenin hemen tamir edilmesi için yaptığı müracaat ertesi yıla tehir edildi; bir miktar gemi limanda bırakılarak Kemal Reis’in İstanbul’a dönmesine karar verildi (II. Bâyezid Dönemine Ait 906/1501 Tarihli Ahkâm Defteri, hk. nr. 110, 136-137, 265). Vezîriâzam Hadım Ali Paşa burada bir muallimhâne, evkafına bağlı hamam, dükkân, oda ve başhâne yaptırdı.

Osmanlı donanmasının Akdeniz’deki harekâtında önemli bir üs konumunda olduğundan Navarin Kalesi’ne çok sayıda muhafızdan oluşan bir garnizon yerleştirildi. XVI. yüzyılın ilk çeyreğinde garnizonun mevcudu iki dizdar, bir hatip, iki imam, iki kethüdâ, iki azeb ağası ve on altı topçu dahil 647 muhafız ve azebden oluşuyordu. Kalenin varoş kesiminde ise sivil iskân vardı. Ayrıca bu kesimde Sarı Kadı Zâviyesi ile Tırhala Mirlivâsı Hasan Bey’in on bir vakıf dükkânı bulunuyordu. Malta kuşatmasından sonra İspanya ve Malta donanmalarının Mora sahillerinde görünmesi sebebiyle kaledeki muhafız sayısı arttırıldı. Kalenin güneybatısında bulunan ve yaklaşık 5-6000 kişinin barınabileceği büyüklükte olan bir mağaranın güvenlik bakımından tehlike arzetmesi yüzünden, 1571’de Kıbrıs’ın fethi üzerine oluşan müttefik hıristiyan donanmalarına karşı bir tedbir olarak büyük taşlarla doldurulmasına ve kale surlarının tamir edilmesine teşebbüs edildi. İnebahtı öncesinde, denize açılan ve Venedik’e ait çeşitli ada ve sahil şehirlerini yağmalayan donanmanın uğradığı yerler arasında Navarin de bulunuyordu. İnebahtı yenilgisinin ardından yeniden inşa edilen donanma, ertesi yıl Kılıç Ali Paşa kumandasında denize açıldığında hıristiyan donanmasının su almak için Navarin körfezine girdiği haberi ulaştı. Hemen üzerlerine gidilerek buradan uzaklaşmaları sağlandı (Selânikî, I, 86-87). Sahip olduğu stratejik önemi sebebiyle kale dizdarı Mustafa’nın ısrarlı müracaatları ve Kılıç Ali Paşa’nın uygun görmesiyle limanın güneyinde ve eski Navarin Kalesi’nin karşısında yeni bir kale (Kal‘a-i Anavarin-i Cedîd) inşa edildi (980/1572-73). Böylece Navarin, Osmanlı donanmasının Akdeniz harekâtında önemli bir üs ve ikmal merkezi haline geldi.

Bu kale İtalyan tarzında modern şekilde inşa edilmişti. Daha sonra kalenin etrafına sivil nüfus iskânına çalışıldı. Balyabadra ve İnebahtı’dan yahudilerin buraya yerleştirilmesinin sağlanması istendiyse de bunların gelip yerleştikleri hakkında bilgi yoktur. Kalede yerleşecekler için 700 hânelik bir yer ayrılmıştır. Nitekim bir asır sonra Evliya Çelebi 600 evin mevcudiyetinden söz etmiştir. 1055’te (1645) Girit seferine çıkan Osmanlı donanması Navarin’de toplandı. II. Viyana yenilgisinin ardından genişleyen Avusturya savaşlarına Venedik’in de katılması ile Mora sahillerindeki kaleler dolayısıyla Anavarin tehdit altında kaldı. Manyalılar’ın isyanından cesaret alan Venedik donanması Morosini kumandasında önce Koron’u ve 7 Haziran 1686’da eski Navarin’i, 14 Haziran’da da yeni Navarin’i ele geçirdi. Halkının çoğu katledildi, geri kalanlar esir alındı. Osmanlılar’ın 1127’de (1715) düzenlediği Mora harekâtı sırasında Sadrazam Şehid Ali Paşa’nın serdarlığında Osmanlı kuvvetlerinin Modon, Koron ve Navarin yakınlarına gelmesi üzerine Venedikliler buradan ayrıldı ve her iki kale geri alındı.

Navarin, Osmanlı idaresi altında XVI. yüzyıldan XVII. yüzyılın sonlarına kadar uzanan süreçte önemli bir liman şehri özelliği kazanmış ve Türk sivil nüfus buraya yerleşmişti. XVII. yüzyılın ikinci yarısında (1667) şehri ve kaleyi gören Evliya Çelebi eski kalesinin sarp bir kayalık üzerinde olduğunu, aşağı kalede seksen kadar kiremit örtülü kâgir evin ve Sultan Bayezid Camii’nin yer aldığını, beş dükkânın, orta kale kısmında ise beş evin bulunduğunu, dizdarın burada oturduğunu, orta kale içinde bir küçük iç kalenin daha mevcut olduğunu, topların limanın ağzına bakacak şekilde yerleştirildiğini belirtir. Asıl yerleşmenin yeni Anavarin cihetinde görüldüğünü yazan Evliya Çelebi burasının fetihten sonra Modon kazasına bağlandığını, halen de bu durumunun sürdüğünü, yeni kalenin on iki kapısının ve tabyalarının bulunduğunu, buradaki iç kalede otuz üç evin ve hisar içinde 600 odanın yer aldığını, III. Murad adına bir cami inşa edildiğini söyleyerek bir tekke, bir han, hamam ve seksen beş dükkânın da yine bu kesimde yer aldığını zikreder. Varoş kesimi kalenin güneyinde olup burada 200 ev vardır, bunların çoğunluğu Rumlar’a aittir. Bir mescid, bir han ve on beş kadar da dükkânı mevcuttur.Bu bilgiler Navarin’in toplam nüfusunun askerî zümreler dahil 1500’e ulaştığını gösterir. Nitekim 1689’dan sonra burada 1413 ile 1797 kişinin yaşadığı hakkında bilgiler vardır.

XVIII. yüzyılın ikinci yarısında meydana gelen Osmanlı-Rus savaşları sırasında (1768-1774) Akdeniz’de bulunan Aleksey Orlov kumandasındaki Rus donanması Nisan 1770’te Navarin’i iki ay kadar işgal etti. Savaşta zarar gören kalelerin tamiri için karar alındığında eski kale tamamen terkedildi, sadece yeni Navarin Kalesi’nin onarımına girişildi. 1821’de Mora’da başlayan Rum isyanı sırasında âsiler tarafından kuşatılan Navarin Kalesi savunmasız olduğundan dört ay dayanabildi ve yardım gelmediği için içindekiler teslim olmak zorunda kaldı. Âsiler aradaki anlaşmaya ve verdikleri söze rağmen müslüman ahaliyi katlettiler; az sayıda halk tüccar gemileriyle Anadolu sahillerine kaçarak katliamdan kurtulabildi.

Navarin’in ikinci defa fethinden hemen sonra eski Midilli nâzırı Hüseyin Efendi tarafından tahriri yapılmıştır (1127/1715). Savaşlardan zarar gören eski Navarin Kalesi’nin iç ve dış hisarlarında tamire muhtaç olan tabya, ev, cami, kilise gibi yerlerle surların uzunluklarının da kaydedildiği bu tahrire göre yeni Navarin Kalesi’nde harap vaziyette 120 hâne, bir kilise, mektep, dükkânlar, mahkeme yerleri, yeniçeri kışlaları bulunuyordu. Kale varoşunda oturan reâyâ otuz hâneye inmişti. Bu sayıma göre yakındaki çiftliklerle beraber Anavarin’de yaşayan reâyâ sayısı 280 hâneye, Müslümanlarla beraber bütün nüfus ise yaklaşık 2000 kişiye ulaşıyordu. Navarin’in 1715’te yeniden fethinin ardından kalenin muhafazası için çok miktarda muhafız bırakıldığı görülmektedir. 1129’da (1717) Navarin Kalesi’nde 150 müstahfız, 120’şer sağ ve sol süvari, 300 azeb ve 50 topçu olmak üzere 700 muhafız bulunuyordu. Üç sene sonra bu sayının 500’e indiği, 1134’te (1722) süvarilerin kaleden ayrıldığı ve muhafız sayısının 210’a düştüğü anlaşılmaktadır.

1770’teki Rus işgali sırasında hayli zarar gören kalede bu sıralarda 600 Türk, 130 Rum mevcuttu. Bu sayı işgal sonrası nüfusun nasıl dağıldığını göstermesi açısından dikkat çekicidir. Kale 1186’da (1772) Mora Seraskeri Ali Paşa zamanında tamir edildi. Yeni Anavarin Kalesi’ne ait bir tamir keşif defterine göre iç kalede İslâmbol kapısı, Liman kapısı, Uğurum kapısı, Leylek tabyası, Dizdar tabyası, Yüksek tabya, Zindan tabyası, Zeytinli tabya, Top tabyası, Ağa tabyası, Müdevver tabya, Yedi toplu tabyası, Muradına ermiş tabyası, dört karakol, barut ve koltuk cephaneleri, eski cebehâne, tophâne, mühimmat mahzenleri, kaptan kulesi, küçük kule, çifte merdiven kulesi, cebeci ve yeniçeri kışlaları, II. Beyazıt Camii, I. Ahmed Camii bulunuyordu. Beyazıt Camii’nin altında üç dükkân, yakınında bir mektep, darı ambarı ve tabuthâne mevcuttu. Burası çatışmalarda tamamen yıkıldığı için aslına uygun biçimde yeniden inşasına karar verildi (BA, KK, nr. 4987). 1211’de (1796) kalede görev yapan muhafız sayısı 180 kadardı. Bugün Navarin/Neokastro bir yerleşim yeri olarak Pylos yönüne kaymış, kasabaya da Pylos denmiştir. Pylos turistik bir kasaba olup nüfusu 2000 dolayındadır.
Müellif:Idris Bostan

At sırtında dört nala Navarin yollarında bir bilinmezliğin ortasına dogru yol alıyorduk. Esma hatun atını az ötede durdurmasını fırsat bilerek bir kaç adım ötedeki su kuyusuna yöneldik. Kırbalarımıza su dolduracağımız vakit sağ tarafta bazı kuşların çan çekişerek kanatlarını yerlere vurarak ölüm anını gördüğümüzde bunun nur tuzak olabileceğini anladık. Kuyudaki su zehirli olmalıydı. Kuşların ölmeye hazırlandıkları vakit Esma Hatun'un kuyunun taş duvarındaki bir oyukta bir el yazması kitap gözüne ilişti. Kitabı dikkatlice eline alan Esma hatun bunun Rumca bir kitap olduğunu belirtti ve ekledi. Rumların büyük bir isyan ve katliam hazırlığında olduğunu ve önce Müslüman ve Yahudilerin öldürüleceğini ardında ise isyana destek vermeyip direnen hıristiyanların da ayrım gözetilmeksizin öldürülmesi gerektiğini kitabın ilk sayfalarında büyük puntolarla yazıyordu. Kitabın adı diye sorduğumda
Esmahatun :

-Ne Morada Ne Dünyada Tek Türk Kalmayacak olduğunu söyledi.

Bu sloganı çok iyi biliyordum zira ilk isyan hareketinde de bazı palikaryaların bu sloganı çokça söyledikleri öğrenmiştim. Buna karşın bu isyan hareketinin çekirdeğini oluşturanlar Osmanlı Devleti’nin adalet kılıcı ile tanışmış ve hain bedenlerinin boyunlarına yaftaları takılarak darağacına yollanarak asılmıştı.
Osmanlı Devleti’nin bayrağının dalgalandığı her yerde huzur, güven, hoşgörü, adalet hâkim olduğu gerçeği tüm tebaa tarafından bütün açıklığı ile biliyordu.

Yazarın diğer paylaşımları;
Sözümoki Mutlaka Bilinmesi Gerekenler
İhtişamlı gösterişli bir ev mi sade gösterişsiz bir ev mi? Neden?
X

Daha iyi hizmet verebilmek için sistem içerisinde çerezler (cookies) kullanmaktayız. "Çerez Politikamız" sayfasından daha detaylı bilgilere erişebilirsin.

Anladım, daha iyisini yapmaya devam edin.