İnsan olarak hepimiz hem kendimizle, hem de çevremizdeki insanlarla barış halinde olduğumuz zaman mutlu oluruz.
Yaşamak o zaman tatlı olur, yüzümüz güler, yaptığımız her şeyden zevk alırız.
Herkes böyle olursa, toplum huzurlu ve mutlu olur. Güven içinde yaşarız.
Ama nedense bazı şeyler bizi bunlardan alıkoyar. Bazı duygular var ki, bu duygular bizi yanlış yapmaya iter. Ben benim duygusu, o da kim ki dediğimiz başkalarını küçük görme duygusu, gururumuz, çıkarlarımız, elindekileri ile yetinmeyip daha çok şeye sahip olma duygusu, haset, kin, tembellik, çalışmadan kazanmak … Bunlara ekleme yapabiliriz…
Güvenilir bir insan olmak çok zordur. Yıllarca uğraşırsınız, küçük bir şey sizin yıllarca uğraşarak kazandığınız o şeyi yok eder gider. Başkalarına güven duymak kolay, ama başkalarının bize güven duymasını sağlamak ve ayakta tutmak büyük emek ve çaba ister.
Güvensizlik kötü bir hastalıktır. Güveni yıkan, insanlar arasındaki ilişkiyi darmadağın eden şeylerin başında hiç şüphe yok ki, yalan söylemek gelir.
Yalan, bilerek, isteyerek, tasarlayarak söylenir. Kasıtlı bir davranıştır. Daha söz ağızdan çıkarken insan, verdiği sözü yerine getiremeyeceğinin bilinci içindedir. Tabii her zaman böyle olmayabilir, bazen farklı nedenlerle de verilen söz yerine getirilemez.
Biri size geliyor, sevdiğiniz biri bu, sizden yüz lira borç istiyor. İsterken de diyor ki, üç gün sonra vereceğim. Sizin de paranız fazla yok. O yüz liraya sizin de ihtiyacınız var. Ama üç gün idare edebilirsiniz. Düşünmeden, ona inanarak veriyorsunuz.
Aradan üç gün geçiyor, para gelmiyor.
Siz verdiğiniz parayı geri alacağım diye planlar yapıyorsunuz. Sıkışık duruma düşüyorsunuz. Sizden para alan sizi görüyor, oralı bile değil. Bir üç gün daha geçiyor, sonra bir üç daha….
Anlıyorsunuz ki, sizden para alan, ödemek için almamış, sizi yalan söyleyerek kandırmış.
Böylece iki dostun arasına güvensizlik giriyor. Ve ilerleyen zamanlarda biri ötekinden kaçarken, öteki onu görmek bile istemiyor.
Bu sadece bir örnek. Düşünün ki toplumda yalana dayalı ne hayatlar var, ne yalancı insanlar var. Toplumsal barış böylece içten içe ve temelinden sarsılmaya başlıyor.
Sizinle yarın şu saatte buluşalım diye söz veren insan, siz gittiğinizde oraya gelmiyor. O zaman, merak ediyorsunuz ne oldu diye, arıyorsunuz, size işim çıktı diyor. İşi çıkabilir tabii, ama bunu size söyleme gereğini duymuyor.
Sevmediği halde, seni seviyorum diyor. Sonra anlaşılıyor ki, sevmiyor. Bir takım çıkarlar, zevkler elde etmek için söylemiş bunları.
Yalanlar dost arkadaş çevresinde söylendiği gibi, ticari alanlarda, alışverişlerde de söyleniyor. Bunlar daha tehlikeli, daha ciddi sorunlar yaşatan yalanlar.
Kooperatif yöneticileri topladıkları paraları alıp kaçıyorlar. Ama o paraları alırken söylediklerinin hepsi yalanmış.
Adam bina yapıyor, alıcıya diyor ki, bizim bina sağlam yapıldı, bina ilk sallantıda yıkılıyor.
Karısı soruyor, Ahmet nerelerdeydin, merak ettim seni? Diye, o pişkin pişkin, kumar oynadığını gizlemek için işim çıktı, diyebiliyor.
Yalan tehlikeli bir ur gibi vücuda yayılmadan önlenmelidir.
Bunun yolu önce insanımızı imanlı yetiştirmek, Kuran’a ve O’nun hükümlerine, ayetlerine uyulmasını sağlamaktır.
Çünkü Allah Kuran’da yalan söylemenin günah olduğunu, bunlardan sorumlu olacağımızı ve sorguya çekileceğimizi şöyle anlatmaktadır.
Yapmayacağınız şeyleri söylemeyiniz. Bu, Allah katında günahtır. (Saf Suresiayet 2-3)
Allah, kesin olarak yapmayacağımız şeyleri söylemememizi, insanları kandırmamamızı söylemektedir. Sonra Allah katında günah olan şey, insanlar nazarında da suçtur, kötüdür, aşağılık bir davranıştır.
Yalanı önlemenin başka bir yolu da, şüphesiz eğitimdir. Küçük yaşlarda güzel şeyleri öğretmekle yükümlü olduğumuz çocuklarımızın ilk öğretmenleri ana babalarıdır. Eğitim ana kucağında başlar. İlk bilgiler orda verilir. İman bilgisi ve Kuran bilgisi de tabii. Ve çocuğa daha küçükken yalan söylemenin çirkinliği anlatılmalı, sonra Kuran’dan örnek vererek de, Allah böyle istiyor denilmelidir.
Peki ya ana baba bilmiyorsa? Hayatında Kuran okumamışsa? Bazılarının dediği gibi Kuran’ı çocukların beynini yıkama aracı görüyorsa? O zaman işte kötü sonuçların başlama noktası ortaya çıkıyor.
Unutulmamalıdır ki, bu dünyada yapılanların ahrette hesabının verilmeyeceğine inanan bir insan, aslında eğitilmiş gibi görünür ama, o eğitilmemiştir. Bu gün bu ülkeyi soyanlar en büyük okullarda okuyanlar değil mi? Bunların hepsi üniversite mezunu değil mi? Yaptıkları yolsuzluğun, hortumculuğun bir gün kendine döneceğini bilse, çoluk çocuğuna zarar vereceğini bilse, sonra bilse ki, bu benim hakkım değil, Allah bana ölünce sorar diye bilse, soruyorum, bu kişiler haksız kazanca el uzatır mı?
Eğitimi din eğitimi, din dışı eğitim diye ayırırsanız, olacağı bu zaten.
Okullarda, matematik dersinde öğretmen, hesabı kitabı iyi yapın, yapmaz da hile ederseniz, bu davranışınız insanlar arasında itibarınızı yok eder, ahrette bunun hesabını verirsiniz dese, eminim ki, ertesi günü gerici ve yobaz öğretmen diye manşet atarlar.
Biri çıkıp da işin doğrusu bu, amacımız dürüst insan yetiştirmek diye öğretmeni savunamaz.
İnsanların çıkarları öne çıktığında, kanunlara da uydurarak, kimse bilmez diye nice toplum parası, şahısların ceplerine inmiştir. Bu konuda Allah bakınız ne diyor:
Her kim emanete hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir. Sonra her insana; kazandığı tam olarak ödenir. Hiç birine zulmedilmez. (Ali İmran 161)
İnsan önce kendine dürüst olmalıdır. Kendisine değer verilmesini isteyen insan, önce başkalarına değer vermelidir. Kimse beni kandırmasın, bana kimse yalan söylemesin, bana saygı gösterilsin, bana güven duyulsun, beni sevsinler, bana yardımedilsin diye düşünen insanın, önce bunları kendisinin yapması gerek.
Yalan söylemek, kötü bir davranış, çirkin bir alışkanlık, iğrenç bir yoldur.
Ne kendimizi kandıralım, ne de başkalarını.
Ne yazık ki, en büyük yalanı da bizi Yaratana karşı söylemekteyiz. O’nun bize verdiği nimete isyan etmek yalanın en büyüğüdür. İnsanlardan, görmesin, bilmesin diye çekinen insan, her şeyi bilen Allah’tan çekinmemekte, arzularını tatmin için gösterdiği çabayı Allah’ı tanımak, bilmek için göstermemektedir.
Kendini yaratıp bilene saygı göstermeyen, insanlara saygı gösterir mi? Gösteriyor gibi olsa ne kadar inandırıcı olur?
Doğruyu söyleyerek barış, huzur ve güveni yakalamak varken, yalan söyleyerek gözyaşı dökmek ve döktürmek, şu kısa hayatımızda, yapılacak en kötü şeydir.
Yalanın gözyaşları acılarla doludur.
Allah diyor ki:
Yalan sözden kaçının. (Hac 30)