Bağımlı olmak deyince öncelikle aklımıza "madde bağımlılığı" gelir. Bağımlılıklarımızın bir çoğu da maddi bağımlılıklardır aslında.
İlk olarak uyuşturucu maddelerden başlarsak, ikinci sıraya mutlaka çağımızın kronik hastalığı haline gelen sosyal medya bağımlılığını koymamız gerekir.
Uyuşturucu maddelerin özellikle son yıllarda kullanımının ne kadar ciddi boyutta arttığını ne yazık ki çok acı bir şekilde görmekteyiz. Zehir tacirlerinin okulların önüne kadar gelip, küçücük bedenleri zehirlemeye çalıştıkları hatta zehirledikleri apaçık bir gerçektir. Bunun her ne kadar önüne geçilmeye çalışılsa da hergün piyasaya yenileri çıkan sentetik haplar ne yazık ki bir çok genç bedeni bataklığına çekip yok etmektedir.
Ülkemizde alkol ve sigara bağımlılığına baktığımızda elde edilen son verilere göre; erkeklerin %62'sinin, kadınların ise %24'ünün sigara bağımlısı olduklarını ortaya koyuyor. Kadınların ise, eğitim seviyelerinin arttıkça sigara kullanma oranlarının da artıyor olması çok şaşılacak ve acınacak bir durum.
Kumar bağımlılığından bir çok ailenin felakete sürüklendiğini haberlerde izlemişizdir ya da yakın çevremizden bir muhabbet ortamında duymuşuzdur. Ülkemizde seneler önce yasaklanmış olmasına rağmen, dün akşam haber bülteninde ilginç bir sunum yapılıyordu:"Ormanın içinde çadırdan yapılmış bir kumarhane!" Bu haberden şöyle bir kıssa çıkıyor ki; yükselmek isteyen insan evinde oturuken de yükselmenin bir yolunu bulur, batmak isteyen insan da kilometrelerce uzaktaki bir ormanda, gider batmanın yolunu bulur.
Gelelim çağımızın o meşhur bağımlılığı 'akıllı telefon'lara...
İnternetle ilk 2004 yılında, üniversiteye başladığım yıl tanışmıştım. Ders için araştırma yapmam gerektiğinde internet kafeye gider, alacağım bilgiyi alıp dönerdim. Daha sonra evimize masaüstü bilgisayar almamızla internet 7/24 bir arada olduğumuz birşey haline geldi. Yine bilgisayarı yalnızca ders ya da müzik için açıp kullanır, işim bittiğinde kapatırdım.
Bir kaç zaman sonra 'MSN' diye bir icat çıktı. Bu eğlenceli sohbet uygulamasının başında uzun saatler geçirmeye başladık. Sene 2008'e geldiğinde 'Facebook' diye bir kavramla tanıştık. Daha sonra onun efsane oyunu 'Farm Ville' ile tanıştık. Hepimiz birbirimizin tarlasına destek oluyor, günlük olarak mahsullerimizle ilgileniyorduk. Böylelikle bilgisayar başında geçen saatlerin süresi gitgide uzamaya başlamıştı.
Bir kaç yıl sonra da her birimizin akıllı telefonları oldu. Yani dünyaya erişim artık elimizin altına kadar gelmişti. Sürekli sosyal medya hesaplarımıza girer, ne kadar bildirim geldi diye bakar, kimlerin ne yaptığını takip eder olduk. Sabah gözümüzü ilk açtığımızda telefonu arar olduk. Halbuki ilk cep telefonlarımız olduğunda geceleri kapatır, hatta başka bir odada bırakırdık. 'Radyasyona maruz kalmayalım' diye!
Peki şimdi n'apıyoruz; çok akıllı(!) telefonlarımızı saniye dahi yanımızdan ayırmıyoruz. Velhasıl hepimiz 'akıllı telefon sendromu' geçiriyoruz. Geçmişler olsun...
Halbuki okunacak öyle kıymetli kitaplar, makaleler, dergiler var ki! Bu duruma bir dur dememiz gerekli. Hem de acilen..
Bunun için irademizi kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Teknoloji bize değil, biz teknolojiye hükmetmeliyiz. Telefonlar bizim amacımız olmamalı. Aslında bizim için çok büyük bir nimet olan interneti, yalnızca gerektiği zaman, gerektiği şekilde kullanmalıyız. Yavaş yavaş aptallaşmaya sürüklenen beyinlerimizi okuyarak güçlü tutmalıyız.
Yazının başlığında da belirttiğim gibi iradesi güçlü birer bireyler olup bağımlılıklarımızın kölesi olmamalıyız. Yaradılış amacımızın her an farkında olmayılız.
Neşe Kayan