Yalnızlığı anlaşılıyordu kendini bilemeyecek kadar halsiz, anlatamayacak kadar durgun hissediyordu. Bir salkım tanesi bırakırcasına yürüyordu, çöreklenmek istediği hücrelere dönüyor gibiydi. Uyuşmuş bir yalnızlıkla düğümledi geride bıraktıklarını. Yarına bırakılan bir hatıra kadar akabildi zaman sızılarına. İzleri kalmayan düşler vardı yaşamında onlara kulak veriyordu durmadan, üstüne alınan yüklerin de bir süre sonra başkasıyla geçirilen anların bile çok büyük bir vefasızlığın varolması kadar ürkütücü olabileceğini tecrübe ediniyordu. Daha gün doğmadan önce başladı; yanındaki deftere aklındakilerini dökmeye, hislerini serpmeye ve de hayal sandıklarını tekrardan gözden geçirmeye, ele verdiklerini bırakıp gitmek gibi bir isteği yitirdiğine, ayaklarını yerden çekiştirmeyi başaran her neyse onu bulmaya gayret ediyordu.
Ömer Faruk Kuştoğan