Ey yalnızlık çölünde açan çiçeğim!
Gözlerinde meltemden buğulanmalar var.
Düşkünler diyarında solan bedenin var.
Sükûta kemerlenmiş ikrarın var.
Zelzele olan yaprakların titrer de,
Ummansız renklenir hâlin.
Hâlinden geçen sesin var.
Ve ummânın yenilgisi var.
Ey yalnızlık çölünde açan çiçeğim!
Kalbindeki buruklar daha da içtenlenmiş, bilir misin?
Eski sen, sen değilsin.
Seni senden geçirmiş bu benzin.
Damarların can suyundan da değil.
Damarlarında acı bir meltemin izleri var.
Damarlarında izlerin yankısı var.
Ey yalnızlık çölünde açan çiçeğim!
Yakan ateşin ortasında ne canın kalmış,
Ne de dermanında duyulacak yankın.
Can diyarından göç etmişsin,
Acısı kalmış yaprağın.
Ay ışığından gölgen düşer de yalnızca toprağa,
Başka bir şey görmedin etrâfında.
Yapraklarında başka rûhun simgesi var.
Aydınlık diyardan giden bir yiğit var.
Ey yalnızlık çölünde açan çiçeğim!
Kendini bırakmışsın mülhem vaktinden bir nefere.
Nefer emr-i hiç terk eyler mi?
Emir verene isyân edilir mi?
Bu yol uğrunda candan geçildi mi?
Sıra sıra dizilen bulutlar var.
Bulutlardan bi haberi olmayan bedenler var.
Gökyüzünde hüznün dermanı var.
Hüzün diyârında bakmayan ağmalar var.
Ah yalnızlık çölünde açan çiçeğim!
Habâset çukurunda çürüyor etler.
Leşlerden besleniyor bu bahisler.
Bahisler de bile tennaz ediyor gönüller.
Gönüllere sunmalı ve ilk baş gönlüne sormalı.
Gönül yolundan geçen acı çekmez mi hiç.
Acı olan zehir yakmaz mı hiç.
Bu zehrin altındaki deri hangi meskene saklı.
Bu acının dermanı hangi mekânda sıralı.
Yalnız, ve çöl diyarında solan çiçeğim.
Bir can suyum yoksa neyleyeyim.
Hayat güzargâhında hangi dikeni sorgulayayım, söyler misin ey yolcu!
Diken can yakar,
Canımdan canımı yakar.
Canım can verene feda olsun.
Can verip de emir verene şükürler olsun.
Bu can uğrunda ilim verene hamd olsun.
İlim verip düşündürene,
Kalbini dillendirip fail kılana,
Fail olarak meylettirene feda olsun.