Kalabalık içinde yalnızım,
her adımda bir yabancı daha olurum.
Sözler havada asılı kalır,
kimse dinlemez, kimse duymaz.
Ve ben,
kendi içimde kaybolurum,
bütün bu seslerin arasında
sesimi duymak için çırpınırım.
Yalnızlık,
bazen bir dost gibi gelir.
Daha tanıdıktır,
daha derindir.
Ama kalabalık,
yine de kendini aratır.
Bir arayış,
bir bağ kurma isteği,
herkesin bir diğerine dokunmaya çalıştığı anlarda
görmediğimiz bir boşluk doğar.
İçimde bir yer var,
her zaman yalnız olan,
her zaman boş kalan.
Ve bu kalabalık,
bana sadece yansıma sunar.
Gerçek değil,
sadece bir görüntü.
Ve ben,
gerçekliği ararken,
bir başıma kalırım.
Yalnızlık,
bazen kurtuluş gibi gelir,
ama bazen de korkutucu.
Kalabalık ise,
bizi birbirine daha da yabancı yapar.
Bir arada olsak da,
her biri yalnızdır,
her biri kendi duvarlarının ardındadır.
Ve belki de,
bu çelişki,
insanın içindeki sonsuz boşluğu anlatır.
Yalnızlık ve kalabalık,
birbirine zıt olsalar da,
belki de birbirlerinin varlıklarıyla
şekillenir.