Tarih 23 Ocak Perşembe. Saat gece yarısını bilmem kaç geçiyor. Gecenin karanlığına inat bembeyaz düşen kar taneleri içimde bir yerlerde direnme hissini uyandırıyor. Ölmüş ama otopsisi hala yapılmayan hisler. Kuytu bir köşede gündüzün karanlığa vurmasını bekleyen hisler. Sizin burada bana 'zaten gece değil mi' demeniz gerekiyor. Evet, şuan gece ama bir yerler hala gündüzü yaşıyor. İçimdeki hislerde zifiri karanlığı bekliyor. Yalnızlık kadar karanlık. İşte o gün canlanmaya başlayacak hislerim..
Bugün bir şişe daha yalnızlık içtim. Boşalan şişeye uzun uzun baktım. Sonra gittim ve bir kağıt, kalem alıp geri döndüm. Buraya hatırladığım ne varsa yazacaktım. Bir gün her şeyi unuturum ihtimaliyle hatırladığım ne varsa bu kağıda kusacaktım. Ve her şeyi unuttuğum o gün; bu kağıdı görüp kendimi yeniden tanıyacaktım. Boşalan bardağımı tazeledim ve bana ait ne varsa kağıda dökmeye başladım. Aklımdan belli belirsiz bir sürü kelime geçiyordu. Çoğu da anlamsız. Havada asılı kalanlardan birini yakalamayı başardım sonunda... Ve ilk kelime: "Yalnızlık". Aklıma yazacak başka bir şey gelmedi. Önemi yok, diye düşündüm. Nasıl olsa önümüzde uzun bir gece var. Sonra bir sıkıntı çöreklendi yüreğime, burnumda yaptığın zencefilli çöreklerin kokusu. Devam yazmaya... "Yalnızlık bir yaşam biçimi değil tercihtir. Bedelini hayatınızla ödediğiniz bir tercih". Bu cümleyi neden yazdığımı düşündüm. Belki de konuya açıklık getirmek istiyordum ya da yalnızlığın ne kadar kıskanç olduğunu anlatmak istiyordum. Evet yalnızlığın kıskanç bir yanı vardır. Bu yüzden bedelini hayatımızla öderiz. Yalnızlık sek içilir. Yanında sunulan hiçbir şeyi kabul etmez. Kendi gibi sizi de soyutlamak ister. Birden düşüncelerimin kafama ağrı yaptığını hissettim. Ağır gelmeye başlamışlardı artık. Kalemi bıraktım ve derin bir nefes alarak arkama yaslandım. Tekrar boşalan bardağa baktım. Bu sefer şişeyi aldım elime. Hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Bu bakkaldan yeni bir gezegen keşfetmesini istemek gibi bir şeydi... Yalnızlık insana çok şey öğretir derler. Kim demişse doğru demiş. Alnından öperim onu. Yalnızlık insana kendini unutturur. Kim olduğunu unutursun, monotona bağlar ot gibi yaşarsın. Bazende kim olduğunu hatırlatır. Ne olduğunu en yalın cümlelerle anlatır. Düşünmek için zaman verir. Genelde düşünmekten delirdiğin bile olur. Yalnızlığın dilinden herkes anlamaz. Yalnızlığı bir çay anlatır, birde ben. Bir zamanlar bende ilgi duyardım insanlara. Anlattıklarına, hissettiklerine ve kurdukları cümlelere... Anadan doğma yalnız değiliz heralde. Sonra ne kadar boş konuştuklarını fark ettim. Kurdukları cümlelerdeki bencilliği, hissettiklerinin altındaki gerçekleri. Tek hakikatin yalnızlık olduğunu anladım. "Yalnızlık ne kadar güzel bir hiç". Sonsuzluğu hatırlatır insana.
Aslında tek isteğimiz son bir tane dahaydı.
Son bir şarkı daha,
Son bir sayfa daha,
Ve yaşamaya değer son bir aşk daha...
Sanki bir şişe daha içsem unutturacaktı bana yalnızlığımı. Devam ettim yazmaya. "Yalnızlık ve delilik arasında tek bir çizgi vardır. Ufacık kimsenin fark edemeyeceği kadar ince ve derin bir çizgi. Oda tereddüttür. Tercih ettiğiniz yalnızlıktan duyduğunuz ufak bir tereddüt sizi delirmenin eşiğine sürükler". Ve tekrar durup düşünmeye başladım.
Karanlığın sonsuza dek uzandığı bir gece... Yürüyorum, koşuyorum yada oturuyorum. Her neyse...