Kalbim, ortasına sıkılan kurşun gibi sözlerle felç olmuştu, aşk, tüm hücrelerine yayılmıştı. Yoğun bakımda can çekişiyor. Umut yok diyerek Doktorlar umutlarımı gökyüzünün karanlığına iple asmışlardı. çivi çakılmış gibi acıyordu kalbim yüreğim ise yastaydı. Umut kesilen sevdama gözyaşı döküyordu. Yoğun bakımda gözlerimde karanlık bir perde, perdenin arkasında onun hayali bana acıyarak bakıyordu. Belki de vicdanını sorguluyordu, bilemiyorum. Ben karanlık perdenin arkasında o gözlere dalıyordum. Can çekiştiğim o odada gözlerinde kayboluyordum, gözlerine baktığım an o karanlık yok oluyor. Sanki şehrin bütün ışıkları yanıyor, cıvıl cıvıl oluyordu her yer. Uzatıyordu elini bana, ben ise birden iyileşiyorum sanki, uzatıyorum elimi ona. Sıkıca sarılıyor bana, elimden tutup çıkartıyor yoğun bakımdan. Sokak lambalarının parlak ışıkları ilişiyor gözüme, aydınlık bir şehre doğru yola çıkarıyor beni. Parlak ışıkların altında koşuyoruz, şarkılar söylüyoruz. Çiçekçinin önünden geçerken unutmamış en sevdiğim çiçeği, bir buket papatya alıyor. Koşuyoruz sahile, papatyalara soruyoruz, seviyor mu, sevmiyor mu diye. Her seferinde sevmiyor çıkıyor, yalancı papatyalar diyerek kahkahalar atıyoruz. Gökyüzündeki bütün yıldızlar bize gülümsüyor, aşkımızı alkışlıyor. Mutluluk sarhoşuyduk. Yüreğime cam kırığı gibi batan doktorun sesi ile irkiliyorum. "Iyi misiniz" diyordu, gözlerimi açtığımda başucumda duruyordu. Tekrar sordu, "iyi misiniz" yavaşça başımı salladım gözlerimdeki süzülen yaşları gizleyerek. Anladım ki tatlı bir düştü gördüklerim. O yoktu ve olmayacaktı hiçbir zaman. Onun yokluğunu düşündüğümde, yaşamanın anlamı olmadığına karar verdim. Yatalaktı, bedenim yatalaktı duygularım ve yarım kalmıştım ben, yarım kalmıştı aşkım, dilim son kez var gücüyle seviyorum derken, ruhum yükseliyordu gökyüzüne.