Yalnızlığın en derin uçurumuna yaslanmış kalmışım yangın yüreğimle ey hayat. Sonunda gücüm tükenip düşeceğim belki ya da kendi yüreğimden taşınıp gideceğim kimsenin bilmediği ulaşamadığı uğramadığı bir yerlere
Varsın karanlık geceler yokluğuma ağıt yaksın sahte dostluklara avutsun hicranımı zaman
Kaç yıldır ki yaşamın uğramadığı mezarlıklar gibiyim içime binlerce ölü gömülü Dolaşıp duruyorum ağaçların dökülmüş yaprakları arasında sonbaharın sarı soluk yüzüne sürüyorum yüzümü yaprak yaprak Ağaçlara baktıkça nedenini bilmediğim ama acısını duyduğum sararmış hüzünler kaplıyor içimi
Bilmem bu kaçıncı çığlığımdır ey hayat sesimi duyuramadığın Bilmem bu kaçıncı imdat
Şimdi vurulmuş bir kuş kanadı gibi duygularım sığınacağım dal da yok Yıpranmış paralanmış eski bir giysi gibi duruyor üzerimde ömrüm Her ihanet onulmaz bir yara açtı yüreğimde ne yapsam durmuyor kanayan yuregim
İçimin yaşayan sevinçli yanını öldürdüler ey hayat hüzne bulandı her yanım ben ki sevinç rüzgarları doluydum bir zamanlar sevgi dağlarında sevgi eserdim gece gündüz yüreklere yüreklerden dağlara, ormanlara sokaklara Şimdi ihanetin kara bulutları kaplamış göğümü güneşli günlere hasretim ey hayat
Yokum say beni ey hayat doğmamış gibi Sayki hiç yaşamadım tatmadım acıyı ihaneti Masalım da olmadı sonu mutlulukla biten Gökten üç elma düşmesini beklemiyorum artık yorgunum ey hayat yorgun