-Olabildiğince açık konuşmak istiyorum. Ama kalbim boş. Bu boşluk yüzüme tutulan bir ayna gibi, kendimi görüyorum. İçim korku ve tiksintiyle doluyor. İnsanlara karşı duyarsızlığımla kendimi çevremden soyutladım. Şimdi bir hayaletler dünyasındayım. Rüyalarım ve hayallerimde tutsak kaldım.
+Yine de ölmek istemiyorsun.
-Hayır, istiyorum.
+Neyi bekliyorsun?
-Bilgi istiyorum.
+Garanti istiyorsun.
-Her neyse. İnsanın duyularıyla Tanrı'yı kavrayabilmesi o kadar imkansız mıdır? O neden yarım vaatlerin, görünmeyen mucizelerin ardına saklansın ki? Kendimize inancımız yoksa başkasına nasıl inanç duyabiliriz ki? Benim gibi inanmak isteyen; ama yapamayanlara ne olacak? Ya inanmayan, inanamayanlar? İçimdeki Tanrı'yı neden öldüremiyorum? Onu kalbimden atmak istememe rağmen neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor? Neden her şeye rağmen bu şaşırtıcı gerçeklikten kurtulamıyorum? Dinliyor musun?
+Dinliyorum.
-Ben bilgi istiyorum. İnanç ya da varsayım değil. Bilgi... Tanrı'nın elini uzatıp göstermesini, benimle konuşmasını istiyorum.
+Ama o suskun.
...