YENİDEN..
Vurdumduymaz olamadım hiçbir zaman. Hep duydum. Kim ne dediyse. Hep yalanlara kandım. Belki gerçeği bulurum umuduyla. Bazen inanmadım ama kendi yalanlarıyla mutlu olsunlar diye mış gibi yaptım inanmış gibi. Bazen de gerçekten inandım.
Ortası olmadı hiç duygularımın ya hiç sevemedim yada öldüm. Ruhen, kalben. Ben hiç dünyaya ayak uyduramadım. Mantığım, aklım fazla olsa da hep duygularıma kandım. Herkesi kendim sandım.
Hep umdum.. Umduğumu hiç bulamadım. Genelde hep kendim ettim kendim buldum. Doğruydum ben hemde sapına kadar. Ama dokuz köyden kovuldum. Kayboldum kendimi hep aynı yerde buldum. Kendi halimde.
Herkes gitti. Hep gittiler. Ve alıştım zamanla gelgitlere. Gitsinler dedim. "Yüreksizler hep bahaneler bulup gider, zaten seven gitmez"
İhaneti gördüm, kanışıma güldüm hatta. "Aptalsın sen kızım aptalsın" dedim. Ama biliyordum. Aptal kanan değil kandırandır aslında. Çünkü; etme bulma dünyasındayız. Bunun farkındaydım.
Acılardan kaçmadım, acıların üzerine gittim hep. Ancak o şekilde iyileşebildim. Acıya acıya.
Eros'un okuyla hiç hareket etmedim. "Amaaaan biri gider biri gelir" dediler. Tersledim. Gideni istediğimden değil her gelecek olanı alacak 'geniş' kalbim olmadığından. Üst üste misafir sığdırmadım.
Zor unuttum ben ama unuttum mu tam unuttum.. Bu yüzden artık unutmak zorunda kalmayacağım biri gelsin istedim. Bekledim. Ama -çok bekledim. Çünkü; herkes aynıydı. Onlarda aşk bendeki gibi sonsuz değildi.
Değişmek, boşvermek istedim. Hatta bazen bunu başardım da ama uzun sürmedi yine başa sardım. Umursamaz biri olamadım. Herşeye, herkese ağladım. Gözlerimi kanatırcasına hem de. Mucizelere inandım ben. Belki birgün balıklar uçar dedim.
Masallara inandım hep, annemin çocukken anlattığı masallara. "Bir varmış bir yokmuş iki kişi birbirini çok seviyormuş".. Muş işte muş bilemedim. Büyüyene kadar o masallar kaybolmuş.
Ama ben hep çocukluğumda, o masallarda kaldım.
**
İnandım, güvendim, gülümsedim.
Sonra masumiyetimden vurdular beni.
Ve şimdilerde...
Parlayan gözlerimden okunan acı gülümsemelerim var sadece.
Buğulu.. Görürsün ama somut hiçbirşey yoktur gözünün önünde belirsizlikten başka.
Sis. Uçsuz bucaksız, sonu olmayan bir yol hayat. Ardındaki aydınlığa ulaşmak için umutla koştuğun ama sis perdesinin bir türlü kalkmadığı.
Böyledir duygu dediğimiz şeyler. Onlar herkeste bulunmazlar. Ruhun derinliklerine işleyecek kadar tesirli, insanı kaybedecek kadar sihirlidir vee herkese görünmezler. Oldukları ruhu yıpratırlar çoğu zaman ve yıpranmış bir ruhun derinliğini göremez mecazen ruhsuz doğanlar.
Yorgun adımlarla savurucu rüzgara direnirken alıp verdiğin her nefeste neler hissettiğini sadece sen anlayabilirsin.
Bir yanda dalgalardaki cırpınış. Oltaya takılan bir balığın muhtaç olduğu sudaki direnişi. Bir yanda kıyıya yanaşan geminin sevincidir hayat.
Ve bir de mutluluk diye kavram var bu hayatın içinde. Arayıp bulunamayan paha biçilmez bir hazine. Belkide kimsenin tam anlamıyla sahip olamadığı.
Bir sen düşün hayatın içinde mutluluk arayan.
MUTLULUK.... Kim bilir hangi köşede saklanıyordur. Hangi pusulanın ucunda.
Belkide mutluluk rüzgarın esişindedir. Kim bilir. Belki bir deniz kıyısında. Bir balık gibi denize tutunmak gerekir belkide. Hayata tutunmak için. Mutluluk belkide deniz gibi sonsuzumuz olabilecek birindedir. Belki bir deniz vardır ileride bir yerlerde. Hayata sarılacak.
Kim bilir...