Çocukluk hayali pilot olmaktı. Havada özgürce süzülüp ülke ülke dolaşmaktı. Ama ailesinin durumu buna müsait değildi. Çünkü babası maden ustasıydı. Annesi ise, gündelik temizlikçi olarak evlere gidiyordu. Evin tek çocuğuydu, ama onun da sonu belliydi. Yerin bin kat dibinde bir ömür madenlerde çalışmaktı. Ömrü öylece tükenip gidecekti, Hasan’ın. Babasını aylarca göremediği oluyordu. İleride bir aile kurduğunda bu tür sorunları yaşamak istemiyordu. Daha on sekiz yaşında olmasına rağmen yaşından büyük kaygıları vardı.
Bir akşam geç vakitlerde babası çıkageldi. Tabiî ki korktuğu da başına gelmişti. Babası: “Artık çok yaşlandığını, daha fazla çalışamayacağını ve oğlanında askerden geldikten sonra emekliye ayrılacağını,” söyledi.
Bir sene öncesinde bir kaza geçirmiş ve bacağı sakatlanmıştı. Ailesinin yaşadığı şehirden uzak tek başına çabalamış ve ayağa kalkmıştı. Sonrasında da çalışmaya devam etmişti. Ama son günlerde bacağı çalışmasına müsaade etmiyordu. Bu yüzden emekliye ayrılmaya zorlanıyordu. Üç sene daha çalışma şartı ile emekli olmaya kabul etmişti. Çünkü işinin ehliydi. Bir çok çırak yetiştirmiş, usta yapmıştı.
Aradan üç buçuk sene geçti. Bu zaman içerisinde Hasan askerliğini yapmış, eve dönmüştü. Asıl görev bundan sonra başlıyordu. Askerlikten dönüş yaptıktan sonra pilotluk sınavlarına hazırlanmayı kafasına koymuştu. Ama akıldaki hesap eve uymadı. Oğlu askerdeyken işi hazır olsun diye, babası kendi çalışmış olduğu maden ocağında iş ayarlamıştı. Eve geldiğinde bu tatsız haberle sarsılmıştı. Hayalleri de kendi gibi yerin altına girmişti. Çok yalvarmış ama bir türlü lafını dinletememişti. Babasının hayatını yaşamak istemiyordu. Eli kolu bağlı kaderine boğun eğecekti.
Bir hafta sonra yola düştüler. Kalbini göz yaşlarıyla dağlıyordu. Zaten her şey hazırdı. Hasan’ı çalışacağı maden ocağına kendi elleriyle yolcu etti ve geri döndü, babası. Artık her şey bitmişti. Hayallerin tam tersi bir hayat onu bekliyordu.
Çalıştığı seneler içerisinde çok şeyler gördü, geçirdi. En yıkıcı olay yanı başında arkadaşının ölümü oldu. Taşıyıcı kolonlardan biri çökmüş ve altında kalarak can vermişti, Ahmet. Daha çok gençti, oysa… Sonraki yıllarda önce babasını, sonra da annesini kaybetti. Ne arkadaşının, ne babasının, ne de annesinin cenazesine gidebilmişti. Bu ararda gelen üzücü olaylar Hasan’ı günden güne kahrediyordu. Çıkardığı kömürler hem ellerini, hem de hayatını kapkara etmişti.
Bu zaman içerisinde bir de evlilik yaptı. Çocuklarını kendi yaşadığı hayatı yaşatmamak için elinden geleni yapıyordu. Ama sağlığı buna müsaade etmedi. Akciğerleri iflas etme eşiğine gelmişti. Buna rağmen son nefesine kadar çocukları ve eşi için çalışamaya devam etti. Bir hafta sonra gelen bir davetle zar zor izin alarak pilot arkadaşını ziyarete gittiler. Askerlik döneminde tanışmışlar ve çok iyi dost olmuşlardı. Dostunun gönderdiği biletlerle uçağa binmişlerdi, ilk defa… Ama ne yazık ki son binişi oldu. İniş yaptıkları sırada fenalaştı ve maalesef kurtulamadı. Öbür dünyaya kanat açmıştı, Hasan. Hayali gerçek olmuştu, bir nevi geçte olsa… Pilot olamasa da uçmanın tadını ve onun verdiği özgürlüğü tatmıştı, dostunun sayesinde. Dostu ise, bu güzel anlara tanık olmayı planlarken, cenazesine katılmıştı. Anne ve babasının yanına defnedilecekti.