Yine bir sonbahar...
BEN bu sonbaharları sevmiyorum gülüm.
Sonbaharlar ayrılık zamanlarıdır.
Kırlangıçlar gitti. Dün gece evimizin üzerinden geçtiler turnalar. Boşu boşuna arıyor çatının pervazında pinekleyen kumruyu gözüm.
Baktım; boynu bükülmüş arka bahçedeki gülün.
Menekşeler çoktan öldüler, begonvil soldu-sarardı, serçeler ilk kez üşüdüler dün gece...
Üzgünüm.
Ben bu sonbaharları sevmiyorum gülüm.
Minarenin hoparlöründen sala seslerini hep bu sonbaharlarda dinlemiştim, bir cami avlusunda.
Derler ki vakti-saati yoktur ölümün.
Ama sevdiklerimi hep sonbaharlarda kaybettim.
Her sonbaharda iki çeşme, iki gözüm.
Okula başlayıp da ilk cetvel dayağını bir sonbaharda yemiştim, daha varan bir...
İşten kovulmalarım hep sonbaharlara denk gelir.
Tahta bavulumu en çok sonbaharlarda hazırlamışımdır, ağlaya ağlaya...
Bir kan davasının anısıdır, amcam adımı ilk kez bir sonbaharda kulağıma bağırarak söylemiştir:
ADEM...ADEM...ADEM
Yine sonbahar...
Her bir yaprak yere düştüğünde, bir koşu onu alıp dalına koymak gelir içimden.
Bu günlerde en çok yaprakların yere düşüşüne canım sıkılır gülüm.
Bilmiyorum dallar mı sevdasız, yapraklar mı vefasızdır.
Hadi desem ki:
"Sonbahardır.
İyi ya işte, sonbaharlar ayrılık zamanlarıdır.
Tanımlayamadığımız bir sızı kaplar içimizi... Duymadığımız bir hüzünlü şarkı çalıp durur kulaklarımızda...
Bilmediğimiz ve aslında duymadığımız, doğrusu olmayan öyküler uydururuz kendi kendimiz için.
Bahaneye bakar gözlerimiz, bir bakarsınız ki bir anda dudaklar kıvrılır, büklüm büklüm.
Dün gece turnalar geçtiler evimizin üzerinden.
Begonviller soldu.
Boynu büküldü gülün.
Ben bu sonbaharları sevmiyorum gülüm.
Sonbahar hüzün ayıdır göç ayıdır ayrılık ayidir.