Saat gecenin 4'ü. Hava buz gibi. Aralık ısrarla vuruyor sanki kırbacını,tedbirsiz insanların sırtına. Hiç bir tedbiri olmamasına rağmen,o kırbaçlar etkilemiyordu Ahmet bey'i. Ne bir hırka,ne bir şal ne de kalın bir kazak vardı sırtında. Akşam yemeğinde oğlu Semih'le yaptığı kavgadan beridir öylece oturuyordu bahçede. Semih o an bağırıp çağırıp çekip gitmiş,kızları Nurdan ve Nermin içten içe babasının haksız olduğunu düşünmüş,ancak babalarının hiddetinden korktukları için bir süre göstermelik sessizliklerini koruyup onlar da kalkıp gitmişler. Bir tek karısı Merve hanım onu teselli etmeye çalışmış ancak Ahmet bey'in katı sessizliği ve gecenin ayazı karşısında o da pes etmiş ve içeri girmişti. Ve şimdi,saatlerdir yalnız başına kalmış,sorgulama imkanı bulmuştu Ahmet bey. 60 yıl sürmüş sorgulama kıtlığını şimdi bahçede,ayazda,yalnızlıkta gidermeye çalışıyordu. Bir 10 yıl daha burada durup kendini hayatını sorgulamaya devam edebilir gibi geliyordu. Değer ve sevgi görme açlığı onu öylesine kör etmişti ki farkında olmadan sürekli kırıyor ve kırılıyordu. Babasının ve annesinin açtığı bu boşluğu hiç bir övgü kapatmaya yetmiyor ve daha fazlasını istedikçe daha da dibe battığını hissediyordu. Annesi bir buçuk yaşındayken onu terketmiş ,üvey ablası tarafından öldürülmeye çalışılmış (ablası da o sürede çocuktu ve etraftaki cahil katillerin gazına gelmişti),üvey annesi tarafından görmediği işkence kalmamış ve en son babası tarafından bir yatılı okula atılıp bir daha da sorulmamıştı. Dişiyle,tırnaklarıyla gelmişti bu günlere Ahmet bey. Yalnız başına girmediği iş,gezmedigi şehir kalmamış tadabileceği her türlü zorluğu tatmıştı. O yüzden bu ayaz yıkık dökük bir hayatın ve hayallerinin yanında sivrisinek ısırığı kadar bile rahatsız etmiyordu onu. Eşiyle tanıştığında hayatında bir dönüm noktası olduğunu anladı Ahmet bey. Babası bir an evvel başından atmak için eşiyle tanıştırmıştı onu ama farkında olmadan hayatının hediyesini vermişti ona. Zaten evliliğine dair tek desteği de buydu babasının. Sonra bir daha ortalarda görünmemişti (çıkarları söz konusu olduğu zamanların dışında). Evlilik ikinci bir hayatı ifade ediyordu onun için. Kendi kuracağı bir düzen,sistem,kendi hükümdarlığı. Herşey onun sistemine uygun olacaktı.Ömrünün sevgi kıtlığını ailesiyle kapatmaya çalıştığının farkında değildi. Onun devletiydi ailesi. O,babasının yaptığını asla yapmayacak,ailesini sonuna kadar sahiplenecek,sonuna kadar sevecekti. Bir de yönetim vardı,yönetimi elden bırakmaması gerektiğini biliyordu,çünkü bir kere daha dışlanmaya,kaale alınmamaya tahammülü yoktu. Kurduğu hükümette herşey onun istediği gibi olmalıydı,aksi takdirde herşey elinden bir sabun gibi kayıp gidebilirdi.
Şimdi,tam olarak nerede yanlış yaptığını sorguluyordu. Aslında yanlışını bulmuştu fakat kendine itiraf etmeye cesaret edemiyordu. Anne ve babasının bıraktığı değersizlik,kimsesizlik hissi o kadar ağır basıyordu ve o elinde kalan son umut kırıntısını kaybetmemek için öyle çok çaba sarf etmişti ki. Bu çabanın ailesini bunalttığını ve kaçınılmaz sona yaklaşıp yine kendisinden uzaklaştırdığını yeni yeni fark ediyordu.
Çocukları kendi hayalleri,sistemleri ve gitmek istedikleri yollar olduğundan bahsediyorlardı. Oysa böyle bir şeyi hesaba katmamıştı Ahmet bey. Bu,planlarının tamamen dışındaydı. Ne yapacağını bilemiyor,sıkıştığını hissediyor ve bunu saldırgan tavırlar sergileyerek kapatmaya çalışıyordu . Ve bu tavırlar ailesini daha da uzaklastırıyirdu kendisinden. Hayatını yıldızları içine çeken bir kara deliğe benzetiyordu. Ve sonunda içine çektiği yıldızlarla birlikte kendisi de kaybolup gidecekti. Kaybolup gitmekte sorun yoktu,çünkü bu herkes için kaçınılmaz sondu. Ancak nefretle anılmak,çocuklarının babam bize hiç bir şey yapmadı deme ihtimali onu yiyip bitiriyordu. Oysa o sadece sevilmek istiyordu ya bu kadar mı zordu. Dünyaya getirdiği,emek verdiği kendini herşeyi biliyoruz diye nitelendiren çocukları gerçekten bu kadar basit bir şeyi göremeyecek kadar körler miydi? Ya da görüyorlardı da işlerine mi gelmiyordu? Çünkü sevmek her zaman emek gerektiren bir olgudur,Oysa rest çekmek en kolay yoldur. Anlamazsın,karşıdakini suçlarsın ve olup biter konu kapanır. Oysa sevmek ve anlamak ciddi bir zeka gerektirir. Çocukları aptal değillerdi bunun farkındaydı,geriye tek bir seçenek kaldıyordu. Işlerine gelmiyordu. Kendi hayatlarına yetişmekle o kadar meşgullerdi ki babalarını anlayacak zamanları yoktu. Başa sardığını ve artık boğulmaya başladığını hissetmeye başladı. Herşey boşa gitmişti. Insan bir kere yenik başlamasın hayata bir daha asla galip gelemiyordu.
O sırada oğlu girdi içeri. Hiç bir şey söylemeden oturdu babasının yanına. Ahmet bey oğluna bakamıyordu,yeni bir tartışmaya daha mecali yoktu ki oğlu birden hıçkıra hıçkıra ağlayarak ellerine sarıldı. "Babacım sen bizim için herşeyden,herkesten daha değerlisin ne olur affet beni kırılma bana "diye yalvarmaya başlamıştı . Ne olduğunu anlamadı Ahmet bey,acaba sabahtan beri düşündüklerini sesli mi düşünmüştü ve oğlu da bunları duyup mu gelmişti? Bilmiyordu,zaten artık önemi de yoktu,sıkıca sarıldı oğluna. Ve Tanrı varlığını bir kere daha ispatlamıştı. İyi niyetle emek verilen istisnasiz her durum mutlaka sana geri dönüş yapıyordu.... Gözyaşları içinde sadece şükredebildi varlığından hiç bir zaman kuşku duymadığı Tanrı'sına.