Ruh hapiste olduğunu fark ettiğinde artık ızdırap ortaya çıkar. Eğer bir balık var olduğunu fark etseydi, boğulmak ister miydi? Boğulamayacağını bile bile diğer balıklardan kaçarak, hatta tüm okyanustan kaçarak ölmeyi arzu eder miydi? Ederdi, etmeliydi hatta. Çünkü ruh hapiste olduğunu fark ettiğinde kendisini utanç içerisinde hisseder. Farkındalık ve varoluş bir arada olduğunda tıpkı zararlı bir tümör gibi vücudu ele geçirebiliyor. Çünkü farkındalık varoluşa zıttır. Bir şey bilindiğinde artık basitleşir, sıradanlaşır ve en önemlisi taşlaşır. Bu yüzden Tanrı anlaşılmaz, bu yüzden ruh pozitif bilimlerin korktuğu ve yaklaşmadığı bir şeydir. Çünkü insanın açıklayamadığı tek şey farkındalıktır, farkındalık zekadan ya da beyinden ötedir. Maddeden de ötedir; çünkü maddeye dair bir ipucu bile bırakmaz. İnsan bir cehennem rüyasına adım attı. Uyanmazsa cehennemde kalacak ebediyen, uyanır da iblis ruhundan kurtulabilirse... Eğer bir çocuk kadar masum ve temiz olabilmeyi başarabilirse artık cennet onunla olacak. Varoluşun eziyeti kaybolacak ve tüm ruh evrene dağılacak. Mezara ihtiyacımız yok, bırakalım Mesih'in de söylediği gibi: Ölüleri ölüler gömsün. İşkenceyi paylaşamazsınız, güçlü ya da güçsüz olsun bunlar yüzeyseldir. Tanrı doğrusunu bilir, insanın gayreti ihtirasları olmamalıdır. Aşk denilen şeytanî bir arzuya tutunmak yerine boşluğa bırakmak gerek ruhu. Eğer Tanrı uygun görürse mutlu olur insan, uygun görmezse bilge olur. Yeter ki ruh yekte kalsın. Ruh bir çocuk kadar masum kalsın.