Sohbet ve kahveleri bittikten sonra Yasemin, Cerene ''gel sahile gidelim'' dedi. Cerende ''tamam'' dedi, kafeden çıkarak sahile doğru yol aldılar. Ceren Yaseminin neden sahile gitmek istediğini anladı ve ona ''bazı haykırışlar sonsuzdur'' dedi, Yasemin gülerek ''her zaman anlıyorsun'' dedi. Ceren ile Yasemin sahil kıyısına geldiğinde beraber bağırmaya başladı. İçten bir bağırıştı bu, ardından dalgaların gelgitlerine bakarak sessizliğe gömüldüler. Yasemin Cerene kumda bir çukur açtı ve ortasına bir taş koydu ardından Cerene ''bu çukurdaki taş benim'' dedi, çukuru daha da derin eşmeye başladı ve tekrardan ''her geçen gün ben bu derinlikle yok oluyorum'' dedi. Ceren çukura baktı, çukurun etrafındaki kum birikintilerini çukurun içine doldurdu ve Yasemine ''ben bu çukurun korumasıyım ve sen ne kadar derine inersen bende seninle olacağım'' dedi. Yasemin ''peki ya sonunda?'' dedi, Ceren ona ''sonunda; durabiliriz, durabilirsin, durabilirim veya durmayız'' dedi. Yasemin bazı şeyleri aslında biliyordu fakat kendinden kaçmanın kolay yol olduğunu biliyordu ve bu yolu seçiyordu. Beraber uzunca sahilde kaldıktan sonra eve doğru yol aldılar, gittiklerinde çukurun gelgit ile silindiğini bilmeden gittiler. Demek ki,; bazen aslında neden yoktur sadece sonuç vardır. Yasemin ile Ceren eve vardıklarında beraber yemek yapmaya karar verdiler. Akşam menüsünde; balık, mantar çorba ve mevsim salata vardı. Beraberce yemekleri hazırlayıp oturdular. Ceren kalkıp dolaptan rakı getirdi, Yasemin bir anda mutlu oldu ve Cerene ''iyi ki varsın '' dedi. Ceren de Yasemine ''sende iyi ki varsın '' dedi. Akşam sefası sürmeye başladılar.