Eve vardıktan sonra, sıcak bir duş aldı ve kendini odasına kapattı. Yaseminin odasındaki perdeler hep açıktı. Bu ona biraz huzur birazda yalnızlık veriyordu. Masa başına geçerek yeni bir resim çizmeye başladı. Bu sefer bir çınar ağacı çizdi ve tamamlamadan kutuya koydu. Yerinden kalkarak kitap okumaya başladı , kitap okurken klasik müzik dinlemeyi çok seviyordu. Hep olay içindeymiş gibi hissediyordu müzikle, bazen kendini o kadar kaptırıyorduki günler boyu okumadan duramıyordu. Bu duyguların biraz onda bir anlam ifade ettiğini düşünüyor ve onlarla haşır neşir oluyordu. Duyguları vardı Yaseminin ama hepsi birbiri içinde sanki bir kutu içinde fakat kilitli halde idi. Bu durum Yasemini hep zorluyordu ama artık alışmıştı. Hatta evini bulacağına çokça umut besliyordu. Ayna karşısına geçip, gözlerine bakarak:'' Neden bu parlaklık acı ile dolu '' dedi. Bir anda gözlerinden yaş akmaya başladı. Gözyaşlarına hiç dokunmadan kendisini izlemeye devam etti. Gözyaşları durduğu anda tekrardan umut etti ve birden:'' Her şey gibi bunlarda biter'' dedi. Belki de haklıydı ne için savaşıyorduk ki ne anlamı varki bitecek birgün ama insan işte zorluk olmasa bile zorlanabiliyor. Yasemin ayna karşısından ayrılıp, kahve almak için mutfağa gitti ve kahvesini alıp odasına tekrar geri geldi. O kahve ve sigara ile düşünerek kendi ile monolog yapardı. Şimdiki zamandan çok geçmiş zamanın monoloğunu yapıp kendine bir çıkış ya da ders arardı. Bu durum için hep:'' Geçmişi unut diyorlar, bir şeyi unutuyorlar ; geçmişte bir zaman gelecekti'' diyordu. Bu düşüncelerden sonra onu birden kendini suçlaması ise bir hayli garip olmuştu. Geçmiş için kendini suçlar fakat anlamazki elinde olmadan yaşadığını. Belki ilerleyen zamanlarda anlayacak ve buna karşılık evini bulacaktı.