kamptan eve dönen Yasemin, sıcak bir duş alıp en sevdiği kahveyi hazırladı. Birden aklına neden bu halde olduğu geldi. Sürekli:'' Acaba travmalarım yüzünden mi kayıp oldum?'' dedi. Sonra aklına eskiden yaşadığı olay geldi. Olay sırasında aklı fazla ermiyordu onun, üzerine doğru gelen o vahşi insanı gördü. bu olayı kimseye anlatmamıştı, işin aslı kaçmayı başarmıştı ama kimseye güvenmiyordu anlatmak için. Kalbi o kadar güvensizlikle doluydu ki; annesinden hem fiziksel hem psikolojik şiddet görmesi onu daha da yalnızlığa itmişti. Bir yandan babasız büyümesi ise ona korku vermişti. Yasemin çok acı çekiyordu, bu durum artık ruhsal değil fiziksel olarakta his veriyordu. Yasemin çok sevdiği yumuşak ve kadifemsi koltuktan kalkıp, Fransız balkonuna geçmişti. Dışarıda müthiş bir kızıllıkla gün batımı vardı onu seyretti uzunca süre. Birden Ceren ona mesaj yazmıştı ve mesajda ''Napıyorsun ponçik prenses?'' yazıyordu. Yasemin gülümseyerek:'' gün batımı izliyorummm, sen napıyorsun bir tanem?'' dedi. Ceren sanki bu anı bekliyormuş gibi kalp gönderdi ardından ''Seni düşünüyorum'' dedi. Yaseminin gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Kalbi güt güt amaya başladı çok geçmeden, Ceren tekrardan yazdı :'' iyi ki varsın '' dedi. Yasemin bir şey diyemedi sadece bir kalp attı ve odasına doğru yol aldı. Bir şeyler çizmeye başladı. Yasemin çiçeği çizdi ardından güneş çizdi arkasına, bir yüz haline getirdi bu parçaları. O yüzün Cerene benzemesi ise oldukça hoşuna gitmişti. Fakat resmi boyamadan bir kutunun içine koydu. Ardından yatağına geçip, yastığa sarılarak uyudu.