Gidiyordu zaman...
Kıyısında bir nehir
Ve içine içine yanan bir volkan
Saklayarak gidiyordu zaman...
Yüreği körpecik kuş misali
Heycanlı ışıldayan,
Gözleri parlayan,
Muhabbeti şifa olandı zaman...
Koyuyeşil ile turkuaz maviye çalıyordu rengi
Hüzüne bulandığında siyaha boyanan...
Yavrusunu taşıyan anne kedi gibi
Bırakmıyordu peşini sözler
Kırık bir gitar teli
Ya da soğumuş bir bardak demli çay gibi.
Geçip gidiyordu zaman...
Kendine sorduğun
Hayatı sorguladığın sürelerde duruyordu
Sanki hapsolmuş dört duvara
O kimseye ulaşamıyor!
Ama herkes onu görüyordu...
Belki de böyle düşünülsün istiyordu.
Vakit puslu bir gündüz vaktiyle karışmıştı
Sarıya çalıyordu yapraklar sanki
Ve biranda geçip gitmişti
Unutamayacağı, üstesinden gelemeyeceği
Ve hatta silip yoluna devam edemeyeceği her şey.
Kırık bir kanadı iyileştirmeyi,
Sarılıp, sevmeyi
Çok severdi oysa!
Uzaktan gamzeleri ışıldar!
Mutluluğu seyreylerdi zaman...
Bitmesi için değil gelmesi için gerekliydi yeni umutlar...
Sakladıkça yakalandığı,
Yakalandıkça kaçtığı tek şeydi zaman!